Söz ve Eylem’in Mayıs sayısında seçimle ilgili yapılan değerlendirmede üç noktanın altı çizilmişti. Birincisi; AKP’nin 2011 seçimi sonrasında oturduğu eğik düzlemdeki kayışının süreceği, ikincisi; HDP’nin düzenle barışma yolunda ilerlediği ve üçüncüsü, AKP’nin tek başına hükümet olanağını kaybetmesinin HDP’nin barajı aşmasına bağlı olduğu, bu durumunda düzenin istikrarsızlığını büyüyeteceği, işçi ve emekçilere mücadelelerini yükseltmek için zaman kazandıracağı, bunun için seçimde HDP’nin desteklenmesi gerektiğiydi.
Söz ve Eylem’in altını çizdiği bu noktalar seçim sonuçlarıyla birlikte gerçekleşmiştir. AKP hala %41 gibi bir oy oranıyla birinci parti olsa da aldığı oy miktarı ve oranında ciddi bir düşüş oldu. 13 yıllık hükümet sürecinin en ağır yenilgisini aldı, tek başına hükümet etme olanağını kaybetti. Üstelik bu sonuç devletin bütün olanaklarının, eğitim, sağlık kurumları, belediyeler, bürokrasi, polis, legal-illegal devlet örgütleri, Cumhurbaşkanlığı, medya vb. seferber edildiği paranın oluk oluk aktığı son derece eşitsiz bir seçim sürecinin ardında ortaya çıktı. Erdoğan ve AKP’nin bugüne kadar başarıyla uyguladığı seçmeni karşı karşıya getirerek, düşmanlaştırarak konsolide etme taktiği bu kez tam tersi sonuçlar doğurdu. AKP’yi kurtarmak ve AKP’den kurtulmak denkleminde kaybeden Erdoğan ve AKP olmuştur.
AKP’nin eğik düzlemdeki bu kayışı bundan sonra da hızlanarak sürecektir. AKP bu kayışın hızını ancak bir biçimde hükümet etmeye devam ederek düşürebilir. Aksi durumda parçalanma sürecine girmesi muhtemeldir. Onun için hükümette kalmanın her türlü yolunu deneyecektir. Mevcut burjuva hukukunun aşılması da bu yollar arasındadır.
HDP önüne konulan yeni barajlara, saldırı ve bombalamalara rağmen barajı aşarak önemli bir zafer kazanmıştır. 5 Haziranda HDP’yi barajın altında bırakmak için miting alanına konulan bomba, Kürt siyasal hareketi ve Kürt halkının mücadele sezgisi ve deneyimi ile ters tepmiş bombayı koyanlar bombanın altında kalmıştır. HDP, AKP’nin tek başına hükümet etme olanağını elinden almıştır. Toplumun nefes alma kanallarını genişleterek toplumsal iklimin işçi ve emekçiler lehine değişimini sağlamıştır.
Öte yandan HDP, seçim süreci boyunca düzene kabul edilme adına neredeyse her şeyi yaptı, seçim propagandasında bütün sivrilikleri törpüledi, toplumsal uzlaşma ve barış partisi olduğunu kanıtlamak için ne gerekiyorsa onu yaptı. HDP’nin bu tavrı önce burjuva medya ardından da seçmen tarafından onaylandı. HDP seçmenin gözünde iddia ettiği gibi Türkiye’nin partisi oldu. Ancak HDP’nin seçmen tarafından Türkiye partisi olarak kabul edilmesi onun düzen tarafından da kabul edildiği anlamına gelmiyor. Düzenin bütün kurumlarıyla HDP üzerindeki bu yöndeki baskısı önümüzdeki dönemde artarak devam edecektir. Nitekim daha şimdiden HDP’den PKK’ye silah bırak çağrısı yapması dillendirilmektedir.
Bütün bunların yanında seçimin asıl galibi burjuvazi olmuştur. Çünkü burjuva tarihinin en yüksek katılımlı seçimini gerçekleştirerek bu kokuşmuş, rüşvet skandallarıyla sarsılmış, pespaye parlamentoyu yüzde 86 gibi rekor bir katılımla halka yeniden onaylatmıştır. Öyle ki seçimin hemen sonrasında AB ve ABD yöneticileri Türk burjuvazisinin bu başarısını kıskançlık içinde kutlamıştır. Burjuvazinin bu sonucu elde etmesinde seçmeni karşı karşıya getiren burjuva partilerin izlediği kamplaştırıcı propagandanın yanında en büyük pay Erdoğan’a aittir. Erdoğan bu politikayı 2002’den bu yana başarıyla uygulayarak her seçimde katılımın yüksek olmasını sağlamıştır.
Ancak son seçimde katılımın en doruğa ulaşmasında HDP ve bileşenlerinin payı unutulmamalıdır. HDP Türkiye partisi olma adına, izlediği politikayla parlamentonun yüceltilmesine katkıda bulunmuştur. Parlamentoyu deşifre edecek, onun gerçek işlevini açığa çıkaracak bir propaganda yürütme yerine, “Bizler Meclise” sloganı altında parlamentoyu “halkların”, “ezilenlerin”, ötekilerin” sorunlarının çözüme ulaştırılabilecek bir kurum olduğu imajını güçlendirerek bu sonucun yaratılmasında katkıda bulunmuştur.
Seçimde HDP’nin Türkiye partisi imajıyla barajı yıkarak kilit parti haline gelmesi önümüzdeki dönemde HDP’yi ciddi olarak zorlayacaktır. HDP ya Türkiye partisi olmak için kendinden beklenen ödünleri vermeye devam edecek ve bir sosyal demokrat seçenek olarak düzenin içine yerleşecek, ya da elde ettiği bu olanağı Kürt sorununun, öngördükleri doğrultuda, “Demokratik Özerklik” çerçevesinde çözümü için kullanacaktır. Hangisinin olacağını yaşayarak göreceğiz.