Megakentler ve ABD Ordusu
20. Yüzyılın Kızıl yüzyıl olmasından dersler çıkaran ve 21.yy’da bu süreçle karşılaşmak istemeyen Emperyalist-Kapitalist merkezler dünya genelinde kent nüfusunun kır nüfusunu geçmesini de dikkate alarak kent savaşlarına hazırlık yapmaktadır. Ukrayna, Suriye, Rojava ve en son Kuzey Kürdistan’da da yaşananlar bu gerçeğin altını bir daha çizmektedir. Bu bölgeler, Pentagon için giderek yükselen bir öncelik olan, “ABD birliklerinin kent savaşlarına hazırlanması” adına gerçek zamanlı bir laboratuar işlevi görüyor.
2001’de ABD, İsrail Savunma Güçleri için Negev çölünde 266 milyon dolara mal olan bir Kent Savaşları Eğitim merkezi inşa etti. Yaklaşık 20 km²’lik bu kent simulasyonu; Gazze, Batı Şeria, Lübnan, Afganistan ve Irak’ta geliştirilen teknikleri paylaşan İsrail ve ABD özel kuvvetlerinin ortak eğitim alanı olarak kullanılıyor.
Ayrıca bu senenin başında Virjinya’da ABD Ordusu Asimetrik Savaş Grubu için ofis binalarıyla, kilisesiyle, stadyumuyla, metrosuyla ve tren istasyonuyla aslında dört başı mamur bir Amerikan kasabası olan bir eğitim merkezi açıldı. Ordu 96 milyon dolarlık bu merkezin, karmaşık operasyonel ortamları taklit etmek ve buralarda karşılaşılabilecek sorunlara çözümler üretmek üzere tasarlandığını belirtti.
Dünyanın birçok bölgesinde devam etmekte olan kıyımlar, Amerika’daki ve bütün dünyadaki işçi sınıfına bir uyarı niteliğindedir. Bu savaşları destekleyen finansal oligarşi ve sermayedarlar, işçi sınıfından yükselebilecek herhangi bir devrimci meydan okumaya karşı sistemlerini korumak adına her yerde aynı kanlı vahşeti devreye sokmaya hazırlar.
Görünen o ki egemen sınıflar ile onların komutanları tam da bu ihtimale karşı hazırlık yapmaktadırlar. İşçi sınıfı da buna göre kendini hazırlamalıdır.
Büyük kentlerdeki savaşlar ABD silahlı kuvvetlerinin geliştirmiş olduğu askeri doktrinde merkezi öneme sahip. Bu durum, kara ordusunun Stratejik Araştırmalar Grubu tarafından 2014 Haziran’ında yayımlanan ve ABD Genelkurmay Başkanı General Raymond Odierno imzalı Megakentler ve ABD Ordusu; Karmaşık ve Belirsiz Bir Gelecek için Hazırlık isimli raporda ayrıntılarıyla belirtilmişti.
Aşağıda bu raporun çevirisini sunuyoruz.
Karmaşık ve Belirsiz Bir Gelecek İçin Hazırlık
Savaşla geçen onyılı aşkın bir sürenin ardından Ordumuz bir geçiş dönemindedir. Bu geçiş sırasında ve geçişten sonra ordunun ne olması gerektiği konusundaki görüşlerimi belirttim. “ Tümüyle Gönüllülerden oluşan Ordu, dünyanın en yüksek eğitimli ve profesyonel kara kuvveti olarak kalmaya devam edecek; Müşterek Kuvvetlere seferi, belirleyici bir askeri güç sağlama yeteneği ve kapasitesi ile ulusumuzu ve çıkarlarını ülke içinde ve dışında bugün var olan ve gelecekte ortaya çıkabilecek tehditlere karşı savunmaya hazır eşsiz bir organizasyona sahiptir.”
Bu vizyon, bazılarının bilinemez olduğunu söyledikleri gelecek için aktif bir şekilde hazırlanan bir Ordu tarafından gerçekleştirilebilir. Peki o zaman, Orduyu, milletimizin çıkarına uygun bir biçimde çözülmelerinde kilit bir rol oynayacağı “bilinmeyen”in karmaşık problemleri için nasıl hazırlayacağız?
Geleceğin ayrıntılarını bilmemek, herhangi bir geleceğin sorunlarını ve ortaya çıkaracağı fırsat ve imkânları araştırmamak için bir mazeret olamaz. Ordumuz küresel açıdan duyarlı ve bölgesel olarak da angaje olmaya odaklanmıştır. Bölgesel Müttefik Kuvvetler girişimi bize, Ordunun gelecekte faaliyet göstermesi gerekebilecek yerleri daha iyi anlama olanağı veriyor. Aynı zamanda bu bölgelerdeki partnerlerimizle bölgesel bir anlayış oluşturmak ve ilişkiler kurma fırsatı sağlamaktadır.İlgi duyduğumuz bölgelere baktığımızda, bunların çoğunun önemli bir özelliği, dünyada giderek artan kentleşmenin megakenti birçok potansiyel operasyon alanı haline getiriyor olmasıdır. Geçmişte olduğu gibi gelecekte de Ordu misyonları, insanları etkileyecek eylemler etrafında merkezleşmiş olacaktır. Ve dünya nüfusunun çoğunluğu kentsel alanlarda yaşayacaktır.Anlamaya başlamamız ve hazır olmamız gereken sorun budur.
Ordumuz tarihi boyunca Aachen’den Seul’e ve Bağdat’a kadar kentsel ortamlarda operasyon yapma deneyimine sahiptir. Ancak, 10 milyondan fazla insanın yaşadığı kentsel alanlarda – megakentlerde faaliyetimiz olmadı. Benim Stratejik Araştırmalar Grubum tarafından yazılan bu rapor, megakentin ordumuzun karşısına çıkaraacağı karmaşıklıkları, zorlukları ve fırsatları tartışmaya başlamaktadır.
Okumak için ayıracağınız zamana değer.
General Raymond T. Odierno,
(Amerika Birleşik Devletleri Ordusu 38.Genelkurmay Başkanı )
Özet
“Kötü yaşam koşulları içinde, fiyatların periyodik artışları, su kıtlığı ve herşeye kayıtsız belediye hizmetleriyle mega kentler, rejimlerin giderek füzeler ve modern, dışa odaklı ordularla güçlenmiş olmalarına rağmen, demokrasi ve radikalizmin yayılması için verimli birer bakteri üretme kabı olacaklardır. “ (Robert Kaplan, The Revenge of Geography: What the Map tells Us about Coming Conflicts and the Battle against Fate)
On milyon veya daha fazla nüfusa sahip şehirler megakent olarak adlandırılır. Dünyada şu anda yirmi mega kent mevcuttur ve 2025 yılına kadar bu sayının kırkı bulması beklenmektedir. Eğilimler bellidir. Megakentler büyüyor, birbiriyle daha bağlantılı hale geliyor; ve birçok durumda ev sahibi ülke ( ABD üslerine ev sahipliği yapan – çn. ) hükümetlerinin, bu kentlerin patlayıcı bir şekilde büyümesi ile etkili bir biçimde başa çıkma ve güvenliği koruma yetenekleri azalıyor. Mega kentler, ABD Ordusunun tam olarak anlamadığı eşsiz bir ortam sunuyorlar.
Megakentlero kadar hızlı büyüyorlar ki, evsahibi ülke hükümetler için altyapı ve kaynak gereksinimlerine ayak uydurmak giderek daha zor hale gelmektedir. İstikrarsızlık yaratan nedenler zaten mevcuttur ve birçok yerde her geçen gün daha da artmaktadır. Er ya da geç, Amerika Birleşik Devletleri Ordusu’nun bir megakentte operasyon yapması talep edilecektir ve halen Ordu buna hazırlıklı değildir.
Mega kentlerin ölçeği ve birbirleriyle bağlantılı olmaları, buralardaki, hemen uluslararası dikkati çekecek ve askeri müdahaleye zorlayabilecek olaylara ağırlık kazandırmaktadır. Huzursuzlukların nerelerde meydana geleceği konusundaki tahminler, muhtemelen geçmişte olduğu gibi gelecekte de analistlerin dikkatlerinden kaçmaya devam edecektir. Bununla birlikte megakentlerin izlenmeleri, karar vericilere küresel etkiye sahip olası istikrarsızlık noktalarına ilişkin etkili öngöstergeleri sunabilir. Megakentlerdeki sorunların (patlayıcı büyüme oranları, geniş ve artan gelir eşitsizliği ve siyasi anlamda kaybedenler için giderek daha cazip bir güvenlik ortamı) çözümleri, askeri gücün sorunudur. Dolayısıyla, kuvvetlerin bizzat savaş alanında olmalarını gerektirmektedir.
ABD Ordusu, mega kentlerle ilgili değerlendirmelerini artırarak, buralarda ortak, kurumlararası, hükümetler arası ve çok uluslu örgütlerle ekip olarak nasıl daha iyi faaliyet gösterebileceğini anlayabilir. Bu ortamların karmaşıklığını değerlendirebilen liderler, Ulusal Komuta Kurumuna, şimdiki ve gelecekteki Ulusal Güvenlik Stratejilerinde belirlenmiş olan hedeflere daha çok uyan seçenekleri sunacaklardır.
Her bir megakente ilişkin anlayışın inşa süreci ne hızlı, ne de kolay olacaktır. Geleceğin Ordusu bu kentlerin karmaşıklığını ancak metodik, sürekli bir yaklaşımla değerlendirme yoluyla kendi üzerine yüklenen görevleri yerine getirebilecektir.
Bu belge megakentlerin meydan okuyuşlarını keşfetmek için bir ilk çabadır. Bu yerlerin stratejik öneminin yanı sıra, hem Ordunun, hem de daha geniş anlamda ortak Topluluğun kavrayışındaki bilgi boşluğu araştırılmaktadır. Burada, mega kentlerin stratejik olarak değerlendirilmesi girişimi sunulmakta ve dünya genelinde şehirlerden vaka çalışması örnekleriyle megakentlerin yarattığı benzersiz zorluklar gösterilmektedir.
Stratejik Önem:
“Tehlikeli mega kentlerde askeri operasyonlar için hazırlanmayı ihmal etmek, gelecekteki bir başkanı ulusun çıkarına olduğunu düşündüğü bir şeyi yapma olanaklarından yoksun bırakabilir.” (Steven Metz, Strategic Horizons: How the U.S. Military Might Get Involved in a Megacity )
Megakentler gezegenimizde hızla insan faaliyetlerinin merkez üssü haline gelmekteler ve aynı şekilde, gelecekte askeri müdahaleler gerektirecek sürtünmeleri üreteceklerdir. Yine de, Megakentleraskeri pratisyenler arasında daha fazla çalışma alanı olsalar bile, ilişki sorusu hala sık sık ortaya çıkıyor: “ ABD Ordusu niçin bu yerlerden birine gitsin?” Bu sorunun altında yatan olgu, mevcut Ordu doktrini ve askeri tarih görüşlerinin, uygulanabilirlik ve risk nedeniyle genel olarak kentsel alanlardan kaçınma anlayışıdır. Temelde, megakentlerle ilgili tüm ilişki sorular ve mevcut doktrin, ABD ordusunun bir sonraki angajmanında, konum ve durum üzerinde tam kontrole sahip olacağını varsaymaktadır. Japonların Pearl Harbor’a ya da El Kaide’nin New York’a yaptıkları gibi önceki sürpriz saldırıların incelenmesi, bu kavramlar konusunda askeri planlamacıların gözünü açacaktır. Her iki olay da o zamanki karar vericiler tarafından tahmin edilmiyordu ve beklenmeyen askeri taahhütlere yol açtılar.. Hatalı varsayımları bir yana bırakarak, megakentlere ulusal çıkarlarımız açısından bakmamız önemlidir. Bu ortamların nasıl uluslararası ilgi alanı haline gelebileceklerini ve nasıl askeri müdahale gerektirebileceklerinin kavranılması, askeri planlamacıların gelecekteki stratejik sürprizlerden kaçınmalarına yardımcı olacaktır. Bu önemli bir ayrımdır; ABD Ordusunun hangi koşullarda bir megakente gireceği sorusu, neden gireceğinden daha fazla önem taşımaktadır.
Dünya çapında, tarihi bir dönüşüm olmaktadır. Tüm insanların yarısından fazlası halen kentlerde yaşıyor ve göç oranı hızla artıyor. 2030 yılından itibaren, şehirler dünya nüfusunun% 60’nı ve dünya GSYİH’nın% 70’ini oluşturacaktır. Her gün, dünya genelinde yaklaşık 180.000 kişi şehirlere göç etmektedir. Gelecek yüzyılda, kentsel çevre istikrarsızlık yaratan nedenlerin birleşme yeri olacaktır. 2030 yılına kadar, kent nüfusunun % 60’ını, 18 yaşın altındakiler oluşturacaktır. En hızlı büyüyen şehirler en çok sorunla karşılaşacaklardır. Kentsel alanların, önümüzdeki iki yıl içinde 1,4 milyar büyümesi beklenmektedir. Kaynaklar kısıtlı hale geldikçe, yasadışı şebekeler potansiyel olarak aşırı geniş topraklara sahip ve sermayeleri yetersiz olan hükümetler tarafından bırakılan boşluğu doldurabileceklerdir. Doğal afetler, iklim değişikliği, düzensiz büyüme ve yetersiz altyapı riski insani yardımlar için de zorlukları büyütecektir. Zenginler ve yoksullar arasındaki eşitsizlik arttıkça, tarihsel olarak karşıt dinler ve etnisiteler şehirlerde yakın hale gelecekler; modern çok katlı binaların yanında varoşlar gecekondu kasabaları hızla genişlerken, görülmemiş gelişmelerle bir arada durgunluk olacaktır. Kentlerin geleceği budur.
Megakentleri göz ardı etmek, geleceği göz ardı etmektir.bu yerlerin artan önemi, doğal olarak buraların istikrarını ABD’nin politik hedefleri ve küresel denge için kritik hale getirecektir. Bugün dikkatimizi buralara odaklamakta gösterilecek zaaf, yarın ABD için stratejik açıklar yaratacaktır.
Megakentler kilit önemdeki stratejik topraklar üzerinde büyümeye devam edecek ve bunların istikrarı, küresel bağlantılılık ve düzen için gerekli hale gelecektir. Mısır’da Kahire ve Pakistan’da Karaçi gibi mega kentler, evrensel ortak varlıklara yakınlıkları bakımından benzersiz pozisyondadırlar. Bu kentsel merkez üsleri küresel ekonomi için aktarma merkezleri şeklinde bağlantılı bir şebekeye dönüşeceklerdir. 2025 yılında Japonya’da Tokyo ve Çin’de Şanghay dünyanın en yüksek GSYİH’sına sahip ilk beş kent arasında yer alacaklardır. Bazı Megakentlerpetrol gibi kritik doğal kaynaklara erişim kanalları haline geleceklerdir. Örneğin Nijerya, Afrika’nın en büyük petrol üreten ülkesi ve dünyanın dördüncü sıvılaştırılmış doğal gaz ihracatçısıdır. Lagos Nijerya’nın derin su limanı ve petrol ihracatının aktığı aktarma merkezidir.
Megakentlerde aynı zamanda ABD topraklarını vurmak isteyen tehdit grupları için güvenli bir sığınak sunabilirken, bu kentlerin ABD ulusal çıkarları ile bağlantıları, zamanla daha güçlü büyüyecektir.Tehditle birlikte artan önemlerinin oluşturduğu bu ikilik, politika yapıcıları ve askeri planlamacılara meydan okuyan karmaşık bir güvenlik ortamı üretecektir. Bu yerler çeşitli tehdit şebekelerine çeşitli avantajlar sunmaktadırlar. Megakentlerden faaliyet göstermek, yerel halk ile uyum sağladıkları için,bu düşman gruplara göreli bir manevra özgürlüğü sağlar.
Megakentlerin gelecekte herhangi bir krizde, ABD’nin askeri müdahalesini gerektiren stratejik kilit bölgeler olmaları kuvvetle muhtemeldir.Mega kentlerin yükselişine katkıda bulunan nüfus, kentleşme ve kaynak eğilimleri hafifleme veya tersine dönme emaresi göstermiyor.Mega kentlerin artan önemi esneklik ya da kırılganlık eksikliği anlamına gelmez.Kırılganlık ve esneklikten yoksun olmalarıyla birlikte megakentlerin artan önemi, stratejik risklerle dolu bir sorun yaratmaktadır. Megakentlerdaha önemli hale gelirken, aynı anda artan güvenlik riskleri oluşturdukları da açıktır. Bu şehirlerin dikkate alınmaması içlerinde, şehrin kendi olanaklarıyla başa çıkamayacağı bir stres unsur olması halinde, stratejik açıdan bir zaafiyet oluşturabilir. Böylesi durumlar büyük olasılıkla dış müdahale gerektirmektedir. Müdahale sinyali veya tehdit ABD’nin ulusal çıkarları için yeterli risk teşkil ederse, askeri müdahale olası bir senaryodur – ki bu durumda da megakentlerin önemini kavramamış olmak, operasyonel ve taktik zaafiyet yaratacaktır.
Genel Kurmay Başkanı, mega kentlerin geleceğe etkileri konusunda Ordu’nun anlayışına daha büyük bir derinlik katmak için Stratejik Araştırmalar Grubu’nu bir yıllık bir araştırma projesi üstlenmeye yöneltti. Geçmişteki kent operasyonlarını, konuyla ilgili, bugünkü düşünceleri kavramak ve Ordu’nun gelecekte megakentlerde karşılaşabileceği büyük zorluklara kendini hazırlamak için neler yapabileceği, çok yönlü bir yaklaşımla ele alındı.
Metodoloji: Genel Kurmay Başkanlığı’nın Stratejik Araştırmalar Grubu (SSG) Amerika Birleşik Devletleri Ordusu için stratejik kavramlar geliştirmek üzere bir yıl boyunca bir araya gelen asker ve sivillerden oluşmaktadır. 2013-2014 yıllarında SSG gelecekteki operasyon alanlarının karmaşıklığı ile başa çıkmaya yetenekli, oldukça farklı bir ordu hayal etti. Grup, kendi içinde beş Konsept Ekibi seçti; bunlardan biri özellikle uzak gelecekte megakentlerle ilişkili benzersiz fırsatlar ve zorluklar üzerine odaklandı.
Megakentler, Konsept Ekibi, tarihsel kentsel operasyon örneklerini ve kentsel çatışmalarla ilgili doktriner yayınları inceledi. Aynı zamanda kentsel yerleşim alanlarına yapılan geçmiş askeri müdahaleler ve kentleşmeyi yönlendiren küresel eğilimlerin etkileri üzerine mevcut düşüncelerle ilgili kapsamlı bir literatür taraması gerçekleştirdi. Ekip, Savunma Bakanlığı, ABD Hükümeti, sanayi ve akademik çevrede üst düzey liderler ile görüşmeler yürüttü. Megakent ortamlarının sadece akademik araştırma yoluyla değerlendirilmesi zor olduğundan, ekip ayrıca Bangladeş’de Dakka, Nijerya’da Lagos, New York, Tayland’da Bangkok ve Meksika’daki Mexico City’de alan çalışmasını da içeren bir dizi vaka çalışmaları yaptı. Brezilya’da Rio de Janeiro ve Sao Paulo kentlerinde sanal vaka çalışması gerçekleştirdi.
Ekibin araştırma sonuçları hakkında Genel Kurmay Başkanı ve güvenilir birimlere brifing verildi. Bu rapor, yapılan işin bir özetidir ve burada tartışılan konuların her birine ait daha kapsamlı bilgi Genel Kurmay Başkanlığı Ofisi ve Stratejik Araştırmalar Grubundan talep edilebilir
Boşluk: Kentsel mücadele, kendi başına, Ordu için yeni bir meydan okuma değildir. Aachen sokaklarından, Bağdat pazarlarına kadar birçok yerde askerlerimiz kentsel arazileri kendi lehine kullanmaya çalışan düşmanları yenmişlerdir. Kentsel çatışmalar, öteden beri Ordu tarihinde yer almaktadır.
Ancak, bu tarihten geliştirilen yaklaşımlar, megakentlerin yarattığı zorlukların üstesinden gelmekte yetersiz kalmaktadır. Ordu’nun en gerçekleştirdiği kentsel operasyonların en büyük ve en son örneği önümüzdeki zorluklara kıyasla küçük kalmaktadır. Bağdat’ta, Ordu yaklaşık on yıl 6,5 milyon nüfusa sahip bir şehir ortamında savaştı. 2030’da, dünya çapında Bağdat’tan % 200-400 daha büyük 37 şehir olacaktır.
.Ordu’nun büyük şehirlere ilişkin doktrinel anlayışında bir boşluk var. Bunun ötesinde, megakentler, inceleme ve istihbarat toplama analiz birimi olarak ele alınmıyor ya da planlama senaryolarına dahil edilmiyor.
Ordu ve Savunma Bakanlığı topluluğu, bu ortamları anlamıyor ve bu ortamlar için hazır değiller.
Doktrin: FM 3-06’da (Sahra Talimatı 3-06 – ç.n) belirtildiği şekilde Kentsel Operasyonlara ilişkin mevcut Ordu doktrini, şehirleri daha büyük operasyon alanları olarak ele almaktadır. Farklı bir arazide manevra yapmanın temel ilkelerini uygulamayı komutanların dikkatine sunar.
Dost kuvvetlerin, kentteki bir düşman tarafından yenilmesine yol açabilecek doğrusal sistematik kara operasyonlarının kullanılmasına karşı uyarıda bulunurken, bununla birlikte geleneksel saldırgan manevra biçimleri de sunulmaktadır. Çevreyi şekillendirmekle ilgili kritik görev, içindeki belirleyici noktalarla birlikte, etrafında kontrol uygulayarak kenti izole etmektir. Kentsel ortam içinde saldırgan operasyonlar, çeperden içeriye doğru geliştirilerek mümkün ise düşmanı kuşatıp, etrafını çevirmek ve veya gerekirse şehire girmek veya sızmak suretiyle yürütülür. Bu yaklaşımlarda üstü örtülü temel varsayımlar, kentsel çevreyi izole etmek ve şekillendirmek ve şehire çeperden arazi yaklaşımlarını kullanma yeteneğidir.Megakentler için, bu varsayımların her ikisi de hatalıdır.Ölçekleri sayesinde, mega kentlerin fiziksel ya da sanal olarak izole edilmeleri mümkün değildir.Yüzlerce kilometrekareye yayılmış onmilonlarca insandan oluşan kentsel nüfusun fiziksel olarak sayıları onbinleri bulan askeri kuvvetlerle denetim altına alınması, sadece askeri doktrinlerde önerilen kuvvet oranlarını dikkate almamakla kalmayıp, bunları tersine çevirmektir. Sanal izolasyon, kentsel ortamların cep telefonları ve internet üzerinden dünya çapında ve küresel olarak birbirine bağlı olmaları sonucunda daha da imkansızdır. Çeperden merkeze doğru kara manevrası da gerçekçi değildir. Megakent ortamlarının büyük boyutu ile ana caddelerin tıkanıklığı, operasyonel bir etki elde etmek şöyle dursun, çeperden bir hedefe ulaşmayı bile olanaksız hale getirir.
Megakentler ölçeği, özünde ordunun, tarihsel yöntemleri uygulama yeteneğini aşmaktadır. Ordu’nun kentsel ortamlara doktrinel ve operasyonel yaklaşımları, geleneksel tekniklerin kullanımına olanak sağlanmasının koşullarını elde etmek için bunları şekillendirmektir. Bu yöntem, megakentte çalışmaz. Burası, esas olarak yeni bir operasyon alanıdır ve ordu kendisini buna gore şekillendirmeli ve yeni yaklaşımlar keşfetmelidir.
ANALİZ birimi olarak ŞEHİR: Büyük şehirler, potansiyel anlamda önemli askeri riskler taşıyan ortamlar olarak ortaya çıkmaktadır. Uyumlu ve sürekli istihbarat, akademik ve operasyonel odaklanma gerektirirler. Şu anda Ordu veya Savunma Bakanlığı içinde böyle bir vurgu yoktur.
Savunma Bakanlığı’nın İstihbarat Topluluğundaki analitik dosyalar, şehirlere odaklanmış değildir. Çalışmalar ülkeler, bölgeler, düşmanlar ve karar mercilerinin ilgi duydukları konular üzerinde yoğunlaşmıştır. Şehirleri karakterize etme çabaları devam etmekte olsa da, savaşçıları desteklemek için şehirleri kavramak anlamında herhangi bir analitik silahımız yoktur.
Hem Ordu kurumu içinde, hem de sivil kurumlardaki Askeri Araştırma Programları günümüzde askeri alanda çeşitli konularda uzun vadeli akademik odak sağlamaktadır. Kentleşme ve mega kentlerin siyaset, ekonomi ve çevreyi nasıl etkilediklerine ilişkin birçok bilgiler bulunmasına rağmen, bu ortamların askeri Alana etkilerini araştırmaya odaklanmış hiçbir akademik çaba mevcut değildir.
Muharip komutanlıklar, emre verilen birlikler ve partner ülkeler arasında sürekli ilişkiler kurmak ve bu ilişkileri güçlendirmek için bölgesel işbirliği çalışmaları devam etmektedir. Bu çabalar çeşitli bölgelerde bulunan mega kentlerin kurumsal olarak kavranmasını veya operasyonel yeterliliği daha fazla geliştirmemektedir.
Stratejik Analiz Sonuçları: Stratejik Analiz Sonuçları için Savunma Planlama Senaryoları, Savunma Bakanlığı / Genelkurmay Planlama Senaryoları ve onaylı güç boyutlandırma senaryoları gibi desteklerin tümü, Genel Kurmay’ın gelecekteki acil durumları ve bunlara karşı yetenekleri dikkate almasını sağlamak için tasarlanmıştır. Şehirler mevcut planlama araçlarının birçoğunda yer almasına rağmen, bu araçların hepsi karmaşık kentsel araziyi megakent bağlamında ele almakta yetersiz kalmaktadır. Tarif edilmiş çeperleriyle tanımlanmış olan şehirler, hepsi, izole edilebilir, şekillendirilebilir ve çevreden opearsyon yapılmasına uygun şekilde tümen veya tugay düzeyinde hedefler olarak modellenmişlerdir. Güncel doktriner yaklaşımları sorgulayan veya Ordu’nun son on yılda Bağdat’ta karşılaştığı zorlukları içeren hiçbir senaryo mevcut değildir.
Hepsi birlikte ele alındığında, askeri doktrinin yetersizliği, şehirlerin, analiz edilmeleri gerekli birimler olarak vurgulanmaması ve kuvvet planlama senaryolarında büyük şehirlerin dikkate alınmaması, hem bu ortamların yarattığı zorlukların kavranılamamasını ve hem de buralarda operasyon yapma hazırlığının eksikliği sonucunu doğurmaktadır.
Bir sonraki bölümde sunulduğu şekilde, büyük kentsel ortamları stratejik olarak değerlendirmenin çerçevesi, megakentlerin analiz birimi olarak incelenmesi ve askeri operasyonlara karşı oluşturdukları tehditin göğüslenmesi sürecini başlatır.
Stratejik Değerlendirme:
“Bütünler” ve “kümeler” gizemli metafizik kavramlar değil, açıkça, hatta matematiksel olarak karmaşık varlıkların tanımlanabilir durumlarıdır. Belirleyici fark bütünlerin, kendi parçalarının basit toplamı olmamaları, kümelerin ise öyle olmalarıdır.”
(Ervin Laszlo, The Systems View of the World)
Karmaşık bir soruna nasıl yaklaşım gösterileceği sorulduğunda, Genel Creighton Abrams o ünlü şakayı yaparak,“ fili yerken, her defada bir lokma almalı.” cevabını vermişti. “ Her defasında bir lokma” düşünme yönteminin arkasındaki bilişsel yaklaşım birçok askeri doktrinin temelini oluşturur ve doğası itibariyle indirgemeci olarak sınıflandırılabilir.Sistemlere indirgemeci yaklaşımlar, sistemlerin bileşenlerini ayrı varlıklar olarak tanımlamak izole etmek ve analiz etmeyi amaçlamaktadır. Bir kez sistemdeki kritik veya baskın “düğümler” analiz edildikten sonra, her bir varlık arasındaki ilişki açısından incelenir ve böylece bir bütün olarak sistemin resmi ortaya çıkmış olur.
Her ne kadar indirgemeci yöntemler, mekanik sistemleri lineer nedensel ilişkileri açıklamak ve anlamakta etkili olabilirlerse de, karmaşık sistemler ile uğraşırken, yetersiz kalmaktadırlar. Karmaşık sistemler, parçalarının doğasından bağımsız olarak kendi başlarına varlıklar olarak hareket ederler. Ordu doktrini, kentsel araziden “karmaşık ortam” olarak bahsederken, aynı anda anlamak için indirgemeci bir yaklaşımın kullanılmasını savunmaktadır.
Megakentlerin büyüklükleri, içlerinde barındırdıkları ilişkilerin çokluğu ve bunların küresel bağlantılılıkları, bunları tümüyle anlama çabalarına meydan okumaktadır. Geçerli doktrinde benimsenen indirgemeci yaklaşımların uygulaması, hem oralarda rol oynayan tüm değişkenleri, hem bir bütün olarak kentin davranışını açıklamada başarısız kalmaktadır. Şehirler için farklı modelleme yaklaşımları dikkate alınmalıdır.
Her mega kentin karmaşıklığının doğası onu benzersiz kılar. Hiçbir şehir diğeriyle aynı ortaya çıkan özellikleri sergilemez veya aynı şekilde (dahili veya harici) bağlantılı değildir. Bu, şehir ortamında her çabanın yeni bir yaklaşım ve benzersiz bir anlayış gerektirdiği anlamına gelir: keşif hedeflerinin hiçbir şablonu ya da kontrol listesi kentin doğasını ortaya çıkarmaz. Bunun yerine, bir megakentte stratejik amaçlar başarmak isteyen komutanlar her kenti eşsiz bir bağlam ve doğa ile benzersiz bir bütün olarak değerlendirmeli ve bu doğa ile uyum içinde çalışmalıdır.
Stratejik değerlendirmeyi yönlendiren bir araç olarak, sistem teorisi tabanlı bir tipolojinin kullanımı komutanların ve planlamacıların, şehre bir bütün olarak odaklanmalarına yardımcı olur. Bu yaklaşım, komutanlar için indirgemeci yollarla belirlenenlerden belirgin bir biçimde farklı olan ve pozitif stratejik sonuçlar verme olasılığı daha yüksek olan seçenekler ortaya koymaktadır.
Bu durumda, sadece karmaşık bir sistemin bireysel parçalarının davranışını anlamak yetersizdir.Bir alt bileşenlerinin davranışını anlamak için sistemin tamamını kapsayacak bir değerlendirme geliştirmek gerekir. Burada biz, bağlam, ölçek, yoğunluk, bağlantılılık, akış ve bir tehdit profili de dahil olmak üzere özellikleri dikkate alan stratejik değerlendirmeyi gerçekleştirme yöntemi öneriyoruz. Bu özellikler arasında kente özgü benzersiz etkileşimin istikrarsızlık ve kapasite yaratıcı etkenlerin kombinasyonları ile birleşmesi, megakentlerin kategorize edilmesinde ve Ordu’nun, buralarda operasyon yapmakla görevlendirilmesi halinde nelerin yapılıp nelerin yapılmayacağını düşünmek için yararlı olabilecek bir tipoloji ortaya çıkarır..
Özellikler: Bağlam, ölçek, yoğunluk, bağlantılılık ve akış, bir mega kent bağlamında incelendikleri zaman, operasyonel ortamın stratejik olarak daha kapsamlı bir biçimde değerlendirilmesine yol açabilecek özellikleridir. Sonuçta, bu geniş çaplı değerlendirme, Ordu’nun müşterek, kuvvetler ve hükümetler arası ve çok uluslu ortamda daha etkin çalışmasına olanak verir.
Bağlam: Her mega kent benzersizdir ve kendi tarihi, kültürel, yerel, bölgesel ve uluslararası bağlamında anlaşılmalıdır.Bir megakentin ‘büyüme hızı ve özelliklerinin bilinmesi, bazı istikrarsızlık unsurları hakkında bilgi sahibi olmakla aynı şekilde, bağlamsal anlayışı zenginleştirebilir. Sürekli bir şekilde tutarlı, fırsat temelli süreçler sonucunda giderek büyüyen şehirlerle, bağımlılık ve sömürüye dayalı süreçler sonucunda patlayarak büyüyen kentler arasında büyük farklar vardır Bağlamsal olarak farklı olan megakentlerden aynı düzeylerde evsahibi ülke yeteneği beklemek mümkün olmayabilir. Kuşkusuz, Ordu kendisini çevreye gore şekillendirmek zorunda kalacaktır.
Ölçek: Megakentlerin göreceli büyüklüğü onları diğer kentsel ortamlardan ayırır ve Ordu’nun doktrini ve kuvvet yapısına temel bir meydan okuma sunar.Yoğunluk, bağlantılılık, akış ve bağlam her ortamda incelenebilir, fakat mega kentleri farklı bir sorun kümesi yapan, bu unsurların geniş boyutta kavranabilmesidir.Megakent ortamlarında kuvvet boyutlandırma yapılarının yeniden düşünülmesi, bir gereklilik olabilir.
Yoğunluk: Nüfus, altyapı, ve sinyaller, yoğunluk açısından önemli sorunlar oluşturmaktadır.
Nüfus yoğunluğu, kasıtlı ya da kasıtsız olarak kentsel çevre içinde ve etrafında sabit kapasiteye sahip ulaşım ve iletişim hatlarındaki akışları bozabilir. Yapısal yoğunluk manevra yeteneğini kısıtlar ve bir askeri kıtanın bir yerde toplanmasını sınırlayarak, muharebe gücünü azaltır. Elektronik sinyal yoğunluğu iletişimde bant tıkanıklığı ve sinyal bazlı hedefleme ile ilgili sorunlar yaratır.
Bağlantılılık: Bugün, şehirlerin izole durumda olmadıkları açıktır.Geçerli doktrin tarafından tavsiye edilen şekilde, onları izole etmeye çalışmak, zor olacak ve büyük olasılıkla öngörülemeyen sonuçlara yol açacaktır. Anında bilgi aktarımı, sağlam uluslararası kara, deniz ve hava nakliyesi ve (legal ve illegal) kitlesel göç, on yıl önce hayal bile edilemeyecek şekillerde dünyadaki şehirleri birbirine bağlamaktadır. Sağlam ve aşırı dış bağlantılılık modern bir şehrin izole edilmesini neredeyse imkansız hale getirmektedir. Gerçekten de, yakın zaman önce Türkiye, Mısır ve Libya’da sosyal medyayı kapatma girişimleri, esnek modern iletişim sistemlerinin ne duruma geldiklerini göstermektedir.Bu güçlü bağlantıılık, uzak yerlerden bile, kentin sistemlerini görmek ve anlamak büyük bir avantaj oluşturur.
Akış: Akış, insanların, kaynakların ya da şeylerin bir megakente veya bir megakentten dışarıya doğru hareketidir.Tıpkı canlı bir organizmanın, hayatta kalmak için, içeriye (gıda, hava ve su), ve dışarıya (atıklar) doğru akışlara bağlı olması gibi, şehirler de akışa muhtaçtırlar.Megakentlerin içine büyük miktarlarda enerji ve diğer hayati mallar akmalı, bunlar kentsel mekandaki dolaşımlarından sonra da megakentin sağlıklı kalması için, atıklar dışarıya akmalıdır.Nüfusun sağlığını korumak için gelecekte doktriner yaklaşımlar kilit akışların korunmasını öncelik haline getirmelidir. Böylece Ordu, yaparken kaçınılmaz olarak büyük kentsel çatışmalardan sonraki imar çabalarına gereksinimini azaltmış olacaktır.
Tehditler: Büyük şehirler, sürekli olarak istikrarlarına yönelik tehditlerle karşı karşıyadırlar. Bu ortamların doğası, şehire karşı çalışan veya şehirden kaynaklanan gözlemlenebilir sürtüşme dinamiklerini ortaya çıkartır.Bu insan yapısı ve doğal tehditler megakentlerdeki karmaşıklığı önemli ölçüde arttırmaktadır.
İstikrarsızlık ve Kapasite Dinamikleri:
“Devrimlerde ve depremde yapısal koşulları (yavaş gelişen baskılar,) (bir sosyal ya da jeolojik patlamadan hemen önce görülen aniden ortaya çıkan) ani tetikleyici olaylardan ayırt etmek gerekir.”
(Jack Goldstone, Modeling Social Pressures Toward Political Instability)
Megakentlerdeki nüfus yoğunlaşması, sistemlerde bir denge durumundan nispi bir dengesizlik durumuna dramatik bir kaymaya zemin hazırlamaktadır. Bu taşma noktaları için belirlenmiş evrensel ölçüler yoktur; her şehirin kendine özgü bir dengesini vardır ve her şehir,kendi benzersiz bağlamında kavranılmalıdır.
Bazı megakentlerde bu denge hassas bir durumdadır (kırılganlık).; diğerlerinde, düzen, güvenlik, ayakta kalabilme gücü ve edimsel yönetime yapılan yatırımlarla ( dirençlilik) sağlam bir şekilde korunur.
Kentlerin istikrarlı işleyişleri, kırılganlık veya dirençliliğine bakılmaksızın, sonu olan, kısıtlı kapasiteye sahip sistemlere bağlıdır.Resmi veya gayri resmi, gerçek ya da sanal bu sistemler, kendi kapasitelerini aşan bir taleple karşılaştıklarında, kentin sistemleri üzerindeki yük, destek mekanizmalarını aşındırarak onların kırılganlığını arttırır. Daha sonra bu sistemler, şehri taşma noktasının ötesine iterek ve nüfusun ihtiyaçlarını karşılayamaz hale getirerek onu, olayların tetiklenmesine karşı zayıflatır.
Tüm megakentlerde değişen derecelerde bazı sürtüşme dinamikleri gözlemlenebilir. Nüfus artışı ve göç, ayrışma ve kentsel nezihleştirme, çevre güvenlik açığı ve kaynaklar için rekabet ve düşman aktörlerin tümü bir şekilde, her megakent içinde mevcuttur.
Nüfus Artışı ve Göç: Mega kentlerin özelliklerinden biri şehrin yönetim yeteneğini aşan hızlı heterojen ve homojen nüfus artışıdır. Gelişmekte olan birçok mega kent,yaşamakta olduğu patlayıcı büyümeyi karşılamaya hazır değildir.
Ayrışma veKentsel Nezihleştirme: Radikal gelir eşitsizliği ve, ırksal, etnik ve alt kültür ayrımı mega kentlerin istikrarsızlaşmasında önemli etkenlerdir. Bu bölünmeler daha belirgin hale geldikçe, iltihaplanmalarına izin verilirse, zaman içinde büyüyerek nüfusun bazı kesimlerini harekete geçirebilir ve istikrarsızlık tetikleyicileri olarak patlak verebilirler.
Çevresel Zaafiyet ve Kaynaklar İçin Rekabet: Beklenmedik hava olayları ve doğal afetler şehir sistemlerini tahrip eden güçlü katalizörler haline gelerek yönetişim ve hizmet sunumunu kesintiye uğratabilir. Doğal felaketler dünya genelinde ve insanlık tarihi boyunca varken, bu olaylar kent merkezlerinde yoğunlaşmış büyük popülasyonları,yoğun bir şekilde ve daha önce görülmemiş bir ölçekte etkileyecektir. Çevresel felaketler ve (gerçek ya da algısal) kaynak kıtlığı hızla yerel yönetimlerin başa çıkabilme yeteneğini aşan göreli kaynak eşitsizliği, rekabet ve istikrarsızlık üretebilir.
Düşman Aktörler: İç veya dış aktörlerin bir şehrin onlara karşı savunma kapasitesini aşan saldırgan operasyonlar yürütmeleri durumunda, kenti önceki durumuna döndürmek için dış müdahale gerekli olabilir. Bu durum, özellikle şehir bir müttefik ülkede ise veya tehdit, düşmanlığını ABD içerisinde ya da yurtdışındaki vatandaşlarımıza yöneltmeye hazırlanması halinde geçerli olurdu.
Bu sürtüşmelerden herhangi birinin ortaya çıkması ve uluslararası system için yıkıcı hale gelmesi durumunda düzenin yeniden tesis edilmesi için dışarıdan müdahale gerekecektir. Bu düzen, önceki koşullara benzemeyebilir, fakat “yeni normal” içinde bazı denge benzerlikleri bulunması şarttır.Şehrin sistemlerini yeniden oluşturabilme veya yeni bir normale adapte olma yeteneği, şehrin esneklik kapasitesinin bir ölçüsüdür.
Kapasite: Her şehir, sistemlerini korumak için gerekli kaynakları organize etmek, donatmak ve bağlantılamak için benzersiz yollara sahiptir. Şehrin işleyişini sağlayan sistemleri anlamak, şehrin kendisi doğasını ve mantığını anlamanın önemli bir bileşenidir. Benzer şekilde, kentin kaynaşma kapasitesinin (acil müdahale yeteneği, acil durum prosedürlerini planlama ve uygulayabilme derecesi, maddi kaynaklar ve rezervleri ya da mobilizasyon kabiliyetini anlamak, kentin istikrarlı duruma geri dönme yeteneğini ve bunu yapmasına yardımcı olmak için ne kadar dış yardıma ihtiyaç olduğunu tahmin etmek için gereklidir.
Kırılmazlık ve Esneklik: Şehirler büyük ölçüde dalgalanmalara ve strese uyum sağlama kabiliyetlerine bağlı olarak birbirlerinden farklıdırlar. Bazı şehirler zorluklara yetersiz bir şekilde tepki vererek, kötü durumları daha da kötü hale getirirler. Diğerleri kaynaklarını sıkıntının etkilerini en aza indirmek için harcayarak, hızla normal duruma döner. Bu özellikler sırasıyla kırılmazlık ve esnekliktir. Birçok şehir,zorluklardan öğrenir ve büyür; bu, kırılmazlık özelliğidir.
Son derece entegre sistemler ile kırılmazlık arasında güçlü bir korelasyon vardır. Büyük kentsel ortamlarda, New York gibi çok entegre bir kent, aksamalardan öğrendiğinde kırılmazlık özelliklerini gösterir ve daha sonra gelecekte benzer olaylardan kaynaklanacak bozuklukları önleyici sistemler tasarlar. Öte yandan, gevşek bir biçimde entegre olmuş şehirler, olumsuz olaylardan sonra çok az gelişme gösterirler ya da hiç bir gelişme göstermezler. Bir şehir olumsuz olaylardan dersler çıkarıp gelişmedikçe,kırılmaz değildir ve gelecek olaylar onu alt edebilir. En esnek şehirler bile sabit ve artan basınç altında sonunda yavaş yavaş yıpranırlar.
Ulusal Çıkar: Bir şehirde hem strese neden olan unsurlar, hem de şehrin bunları absorbe etme veya bunlardan kurtulma kapasitesi, kapsamlı bir şekilde anlaşılmalıdır. Kentin kapasitesini aşan stres faktörleri bir risk boşluğu ya da deltası yaratacaktır. Bu delta, ABD ulusal gücünün diğer unsurları tarafından baş edilemeyecek bir şekilde ulusal çıkarlarımızı etkilediği takdirde askeri müdahale gerekebilir
Bu model son derece karmaşık bir dinamiğin çok fazla basitleştirilmesidir.Stres veya kapasiteyi ölçmek için mutlak ölçüler yoktur.Stres ve kapasite o kente özgü bir bağlamda anlaşılmalıdır.Aynı stres iki farklı şehirlerde bulunabilir, ancak stresin etki alanı tamamen farklı olabileceği gibi, şehrin kapasitesi veya stress yaratan unsura yaklaşımı da farklı olabilir.Modelin herşeyi içermesi amaçlanmamıştır; daha ziyade bir megakentte askeri müdahaleye zemin hazırlayabilecek çeşitli dinamikleri düzenlemek için bir çerçeve sağlanması düşünülmüştür.Mega kentlerin önemini göz ardı etmiş bir ordunun ulusal liderlere stratejik seçenekler sunması mümkün değildir.
Megakentlerin Karşilaştirilmasi: Mega kentlerin beklenen veya beklenmeyen stres faktörlerine dayanma ve bunlardan kurtulma yeteneği, büyük ölçüde kentin entegrasyon derecesine dayanmaktadır. Bazı megakentler diğerlerine göre daha fazla entegre olmuş durumdadırlar ve birbirleriyle kıyaslandığında, bu entegrasyonun derecesi, megakentleri temel bir tipoloji içine kategorize etmek için kullanılabilir.
Metropollerin Gelişen Bir Tipolojisi: Mega kentlerin bir tipolojisi ortaya çıkmaktadır. Bunlar, hiyerarşik yönetişim ve güvenlik sistemleri ile son derece entegre olmuş şehirlerden (örneğin New York veya Tokyo) alternatif yönetişim alanları ve güvenlik sistemleri ile gevşek entegre olmuş şehirlere (örneğin Lagos, Nijerya ya da Dakka, Bangladeş) kadar değişmektedir. Bazı şehirler ikisinin bir kombinasyonunu sergiler.
İleri derece entegre sistemler bileşen parçaları arasında güçlü resmi ve gayrı resmi ilişkiler ile karakterize olmuşlardır.
Bu ilişkiler resmi prosedür ve normlarla ve çeşitli bileşenleri arasında açık iletişimle ile son derece düzenli hiyerarşik yapılar olarak ortaya çıkarlar.
İleri derece entegre sistemler, doğaları gereği dengeli olup yüksek esneklik (stres emme yeteneği) derecesine sahiptirler ve büyümeyi nispeten kontrollü bir şekilde yönetirler.
Öte yandan gevşek bir şekilde entegre olmuş şehirler, ileri derecede entegre olmuş şehirleri dengeli kılan resmi ilişkilerin birçoğuna sahip değildirler. Zayıf kontrol ve iletişim sistemleri ve bileşen parçaları arasında etkileşim için kalıcı kuralların eksikliği, esnekliğin düşük olmasına ve düzensiz büyümeye yol açar. Sonra bu büyüme, resmen sisteme entegre olmamış daha fazla bileşen parçasına katkıda bulunarak, giderek artan bir istikrarsızlık yaratır. Gevşek bir biçimde entegre olmuş şehirlerin bugün karşılaştıkları zorluklarla başa çıkmaları mümkün olmadığı gibi, yarının büyüyen zorluklarını karşılama yetenekleri konusunda da bir beklenti olmamalıdır.
Orta derecede entegre şehirler, ileri derecede ve gevşek bir biçimde entegre olmuş olan mega kentlerin bazı özelliklerini göstermektedir. Bu ortamlarda resmi hükümetlerin kentin bazı bölümlerini ve olaysal biçimde şehrin diğer daha az entegre parçalarını kontrol etmeleri mümkün olabilir. Bu koşulların nedeni, hızlı, planlanmamış büyüme ile ayrışmadır.
Bazı mega kentler, özellikle yüksek derecede entegre olmuş şehirler, bir istikrarsızlık doğduğunda nispeten daha iyi başa çıkma yeteneğine sahip iken diğerlerinin hizmet ve güvenlik özellikleri hızla sorunların altında kalacaklardır. ABD’nin hayati önemdeki çıkarları söz konusu olduğunda, Ordu, bu çıkarları koruyacak stratejik hedeflere ulaşmak için megakentlerin içinde veya çevresinde operasyonlar yapma çağrısı alabilir. Eğitim, öğretim ve planlamanın üzerine inşa edileceği ilgili tarihsel örneklerden yoksun olması halinde Ordunun, bu eşsiz operasyonel ortamlara hazır olmadığına inanıyoruz. Ordunun megakent ortamında operasyonlar yürütmeye hazırlanması için tamamen yeni kavramlara ihtiyaç vardır.
Yukarıdaki stratejik değerlendirme bu ortamları anlamaya başlamak için bir çerçeve sunmaktadır. Aşağıdaki örnek çalışmalar tüm şehirlere has ortak özellikleri göstermekte ve aynı zamanda bu megakentler içinde bir ABD müdahalesini gerektirebilecek sürtüşme ve kapasite dinamikleri arasındaki etkileşimi vurgulamaktadır. Burada tanımlanan tipoloji, şehirleri sistemik entegrasyon derecelerine göre karşılaştırmak için temel bir sıralı kategorizasyon sağlar.Bu tipoloji açısından bakıldığında, New York son derece entegredir. Bangkok, Rio de Janeiro ve Sao Paulo orta derecede entegre iken,Lagos, (Nijerya) ve Dakka’nın (Bangladeş) çok daha az entegre oldukları görülmektedir.
Vaka Çalşması: New York-ABD:
Özet: 1624 yılında kurulan, New York (NYC) küresel standartlara göre nispeten genç olmakla birlikte, hiç kuşkusuz insanlık tarihinin en ikonik ve önemli şehirlerinden biri haline gelmiştir. Birleşmiş Milletlere ev sahipliği yapan şehir, uluslararası diplomasi ve uyuşmazlık çözümü için dünyanın merkezidir. New York, modern Amerikan kültürünün kaynağı ve dünyanın en tanınan bazı yapılarına sahip olmasıyla bilinir.
Tipoloji: NYC son derece entegre olmuş kentin simgesidir. Aşırı fazla sistemleri, hiyerarşik yapısı, sağlam kaynaklar ve bağlantılılığı,onu dünyanın en esnek şehirlerinden biri yapıyor. NYC gibi ortamlarda yapılacak askeri operasyonlar büyük olasılıkla, bu şehirlerde zaten mevcut olan sağlam tepki çerçevesi içine entegre olabilecek, önceden tanımlanmış bir fonksiyona sahip olmalıdırlar.
Önemli bulgular: • New York’un işler vaziyette tutulması ulusal ve küresel öneme sahiptir ve kapasite açısından, bu şehir entegrasyon, kırılmazlık ve esneklik için dünya standartlarını belirlemektedir. Yoğun şekilde teçhiz edilmiş olup, zengin imkânlara sahiptir.
• Önem bakımından devletler veya milletlerden önde gelen şehirlere bir örnek olarak, New York 1.13 trilyon $ GSYİH ile, dünyada 13. sırada yer alıyor. (Kanada ile karşılaştırılabilir ve Güney Kore ve Avustralya’nın önünde) NYC kendi dış politikasına ve kendi Dışişleri Bakanlığı’na sahiptir.
New York, Amerika Birleşik Devletleri’nde benzeri olmayan bir biçimde, farklı kültürlerin bir karışımını barındırmaktadır.vardır. 600 ayrı kültür kurumunun yanı sıra her yıl 51 milyon yerli ve yabancı turistle şehir içinde hizmet ve güvenlik sağlayan ajanslar, genellikle sıkı sıkıya birbirine bağlı diaspora topluluklarında yaşayan 100’den fazla farklı milliyetten insanı anlamak ve onlara hizmet etmek zorundadırlar.
New Yorklular fiziksel, sosyal ve teknolojik bakımdan küresel olarak bağlantılıdırlar. Şehir zengin bir asimilasyon ve entegrasyon tarihine sahiptir ve NYC’nin ulaşım altyapısı ile mümkün olabilen bu durum onun farklı demografik yapısına katkı yapmaktadır. NYC, üç uluslararası havaalanı ile doğu sahilindeki en büyük ve ülkedeki üçüncü büyük limana ev sahipliği yapmaktadır. Şehrin yüksek derecede entegre olması ve bağlantılılığı, herhangi bir taktik ya da operasyonel sürpriz fırsatını sınırlar.
Şehrin heterojen nüfusu, hem şehre bağlı ve entegredir, hem de çeşitli menşe ülkelere güçlü bağları olan benzersiz alt kültürel kimliklerini muhafaza eder. Bu bağlar teknoloji harikası telekomünikasyon sistemi ve yurtdışındaki ailelerine parasal havale akışlarını sağlayacak on-line sosyal ağlar aracılığıyla ve desteklenmektedir.
Sağlam akış sistemleri Manhattan nüfusunun hafta içi günlerde 1,6 milyon ile, geceleri 4 milyon kişi arasında dalgalanmasını sağlar. Aynı ağlar tüm metropol bölgesinde her gün 6 milyon insanı taşımaktadır.
Şehir, kırılmazlığı sergilemektedir.bir saldırı ya da doğal afet meydana geldiğinde ve bir kritik akış kesintiye uğradığında, destekleyici altyapısı sadece yeniden inşa edilmekle kalmaz, daha güçlü ve daha dayanıklı olarak yeniden oluşturulur.
Vaka Çalışması: Bangkok, Tayland:
Özet: Bangkok’daki son kargaşalık, Tayland hükümetinde yeterince temsil edilmeyen kırsal yoksul çoğunluk ile güçlerini ve toplum üzerindeki etkilerini korumaya çalışan kent elitleri arasındaki mücadeleden kaynaklandı. Bu ikisi (kırmızı ve sarı) arasındaki mücadele hafiflemiyor ve öngörülebilir gelecekte Tayland’daki siyasi manzaranın bir özelliği olarak kalması mümkündür. Bu, Bangkok’da göreve çağrılması durumunda ABD Ordusu’nun makul bir şekilde etkileyebileceği ya da şekillendirebileceği türden bir sorun değildir.Bu sadece ele alınması gereken bir gerçektir.
doğal afet riski de önemli bir istikrarsızlık faktörüdür. Tayland Körfezi’nde yer alan Bangkok uzmanlara gore ıklim değişikliğine bağlı olarak deniz seviyesinin yükselmesi tehlikesiyle karşı karşıyadır. Son sellerde, bir hafta içinde kuvvetli yağmurdan sonra Kuveyt büyüklüğünde bir alan, sular altında kalmıştır. Bugüne kadar, Tayland ve Bangkok bu gibi doğal afetlerle başa çıkabilmiştir fakat daha ciddi bir olay ya da olaylar, muhakkak ki ülkenin düzeni ve güvenliği sağlama kapasitesini zorlayacaktır.
Tipoloji: Bangkok Orta derecede Entegre bir şehirdir. İşlevlerini yerine getiren hükümeti ve güvenlik aygıtları ile, yüksek derecede entegre bir kentin görünüşünü sergiler. Ama, Tayland bir darbe yapıldı ve ülke bazı önemli istikrarsızlık faktörlerinin kuşatması altındadır..Altyapı ,önemli yatırımlar sonucunda genellikle diğer Güneydoğu Asya ülkelerinden daha iyi durumdadır. Geleceğin mega kentlerinin nasıl olacaklarına ilişkin olumlu ve olumsuz özellikleri ile askeri planlamacılar için ilginç bir vaka çalışmasıdır.
Önemli Bulgular: • Kanal sistemlerindeki su akışı Bangkok’da önemli riskler ve fırsatlar sunmaktadır. Şiddetli sel nadir değildir. Ama sağlam bir nehir kıyısı kapasitesi, herhangi bir askeri operasyonun başarı şansını artıracaktır
• Yollardaki araç yoğunluğu ve buna bağlı trafik sıkışıklığı Bangkok’da manevra için önemli bir sorun teşkil etmektedir; ancak sağlam bir kanal sistemi önemli bir fırsattır.
Tayland Kraliyet Ordusu (RTA) Bangkok için önemli bir bağlamsal özelliktir. Böyle bir yüksek donanımlı ve yetenekli bir güç, büyük olasılıkla doğrudan yabancı askeri yardım gereksinimini azaltacaktır.
Gıda Dağıtımı, şehir içinde ve civarında sürdürülmesi en kırılgan olan akıştır. büyük Gıda stokları nadiren yedekte bulundurulur ve nüfusun önemli bir bölümü düzenli olarak dışarıda yemek yer.
Askeri ilişki: Tayland, Amerika Birleşik Devletleri’nin değerli bir ortağıdır. Gelecekte Bangkok gibi bir yerde ABD Ordusu’nun en muhtemel misyonu İnsani Yardım / Afet Yardımı olacaktır. Ancak bir noktada Ordu’nun, dost ülke güçlerine yardımını gerektirecek bir terörle mücadele görevi çıkabileceğini çıkabilecek beklemek mantıksız değildir. Bangkok’da Ordu’nun bu misyonları nasıl gerçekleştireceğini yeniden düşündürecek benzersiz yönler bulunmaktadır. özellikle kentte manevra kabiliyetini geliştirecek kanal sistemi, akarsu yeteneklerini yükseltmeye yarayacaktır. Ayrıca güçlü Tayland ordusu, sahadaki asker ihtiyacını azaltacaktır.
Vaka Çalışması: Rio DeJaneiro, Brezilya
Özet: Rio, büyük gecekondu topluluklarını (favela) şehrin resmi yönetişim ve destek sistemlerine entegre etmedeki tarihsel başarısızlığının sonuçlarıyla mücadele etmeye çalışan, gelecek vaadeden bir dünya kentidir. Şehir ekonomik başarıları ve 2014 Dünya Kupası ve 2016 Yaz Olimpiyatları’na ev sahipliği yapmasıyla övünse de, gecekonduların denetimini ele geçirmek için şiddetli bir mücadele yürütmektedir.
Günümüzde, 600’den fazla favela amaçlarına köstek olmakta ve bunları yöneten çok sayıda milis ve suç çeteleri doğrudan kentin varlığına karşı bir tehdit oluşturabilirler. Kasım 2010’da tek bir favela’dan kaynaklanan kent genelindeki şiddetin sona ermesi için 3.000 ‘den fazla polis ve askeri personel gerektiği zamanlardaki gibi, kent genelinde koordineli saldırılarla kenti felç edebilme kapasitesine sahiptirler.
Tipoloji: Rio de Janeiro suç çeteleri ve milislerin oluşturduğu tehdide rağmen şehrin işlevini korumak için yeterli esneklik sahip, orta derecede entegre olmuş bir şehirdir. Bu favela’ların getirdiği zorlukların üstesinden gelmek üzere kaynaklarını tanzim etme yeteneğine sahiptir ve dünyanın sekizinci büyük ekonomisini denetleyen ulusal hükümetten sağlam destek almaktadır
Önemli bulgular: • Rio’daki resmi, gayriresmi ve yasadışı güvenlik yapıları ağı, karmaşıktır. Rio seçkin birimlerden 25 yıldan beri favela’larda garnizon görevi yapan asayiş polisine kadar dört ayrı polis kademesine sahiptir. Şehire yayılmış yüzlerce yerel milis, favela’ların denetimini ele geçirmek için suç çeteleri ile rekabet halindedir. Bütün bu grupların, insan hakları ihlalleri kayıtları bulunmaktadır. Başarılı olmak için, megakentlerde askeri eylem standart olmayan ortaklıklar gerektirebilir.
• Şehirde entegrasyonu arttırmak,uzun vadeli, pahalı bir işlemdir. Rio, Brezilya’nın en ünlü ve en iyi kaynaklara sahip şehri, daha iyi entegre olmak için birasayiş programı başlattı. Önemli kaynaklarına rağmen, başarı hiçbir şekilde kesin değildir. Büyük zorluklar ve sınırlı kaynaklara sahip şehirlerin, gidişatlarını tersine çevirmeleri olası görünmemektedir.
• Şehirlerde alternatif yönetimlere sahip alanlar, beklenmeyen tehditler oluşturabilmektedir. 2010 yılındaki şehir çapında saldırı, küresel bir şehri kapatmış ve bastırmak için ağır silahlar, zırhlı araçlar ve hava vasıtaları gerekmişti. Rio’da, bol kazançlı yasadışı ticaret ile beslenen ve yerel nüfusun içine yerleşmiş olan suç çeteleri ulusal hükümete meydan okuyabilen karma bir tehdit haline geldi. Gelecekte megakentlerdeki gecekondulardan faaliyet gösteren yasadışı çeteler ve suç şebekelerinin küresel etkileri olması beklenebilir.
ABD Ordusu’nun Rio de Janeiro’da uyuşturucu çetelerinin oluşturduğu zorluklardan öğreneceği çok şey vardır. Brezilya şu anda bir megakentteki karma bir tehdide karşı birleşik silahlı manevralardan yararlanıyor. Brezilya’nın bu yaklaşımının temelinde, yerel yönetişim ve güvenlik ağlarının kapsamlı haritalama ve güç aktarımıyla asker-polis işbirliği yer alıyor.
Vaka Çalışması: Sao Paulo, Brezilya
Özet: Sao Paulo hızlı büyüme ve ayrışma ile tanımlanan bir şehirdir. Bu ikili yapılı çevrede, şehrin gelişmiş çekirdeğinde ve güneybatı banliyölerinde yaşayan 30.000 ‘den fazla milyoner 1.600 gayri resmi topluluk (favelas) ve 61.000 sıralı evden (cortigos) oluşan yoksul bir çevre üzerinden zırhlı araçlar veya özel helikopterlerle seyahat etmektedirler. Bu kentte aşırı zenginlik ve yoksulluk birbiriyle yan yana olması, istikrarsızlık üretmekte ve hızlı büyüme şehrin yönetim kabiliyetini aşmaktadır.
Kentin işlevi gecekondulardan kaynaklanan kaçak şebekeler tarafından tehdit edilmektedir. 2006 yılının Mayıs ayında, şehir genelinde en büyük uyuşturucu çetesi üyeleri tarafından 1300’ün üzerinde saldırı gerçekleştirilmiştir. Eş zamanlı olarak bölgenin 73 hapishanesinde ayaklanmalar meydana gelmiştir. Koordineli saldırılar kenti kaplayarak hükümeti, cezaevi uyuşturucu çetesi ile müzakerelere girmeye zorladı. Böyle bir durumun ortaya çıkmasından daha rahatsız edici olan, dünyanın sekizinci büyük ekonomisine sahip bir ülkenin, büyük bir polis gücü oluşturmasına rağmen çetenin kökünü kazıyamamış olmasıdır
Tipoloji: Rio gibi, Sao Paulo da orta derecede entegre bir şehirdir. Gelecekteki mega kentlerin neye benzeyeceğinin bir örneğini oluşturmaktadır: ekonomik açıdan canlı ve hayat dolu, fakat aynı zamanda içeride istikrarsız.
Önemli bulgular: • Alternatif yönetimler tarafından yönetilen bölgelerle, yasadışı şebekeler ve mobil iletişim bağlantılarının birleşmesi, devlet dışı aktörlerin şehrin otoritesine ve ulusal otoriteye meydan okuyabilecekleri bir ortam oluşturmaktadır. Bir hapishane uyuşturucu çetesi, mobil telekomünikasyon kullanımı yoluyla, hükümet tarafından tespit edilmeden, Sao Paulo cezaevlerinde ve favelalarda yasadışı uyuşturucu ağlarını yönetmeyi başardı. 2006 yılında şehir genelinde ve cezaevlerindeki koordineli saldırılar devlet dışı aktörlerin nasıl stratejik tehdit oluşturabileceklerine bir örnektir.
Aynı ülkede olmalarına rağmen, Rio ve Sao Paulo birbirinden farklıdır ve bu şehirlere farklı yaklaşımlar gerekebilir. Her iki şehir de uyuşturucu çetelerinden gelen tehditlerle karşı karşıya olsa da, geçmişleri ve büyüme modelleri birbirinden farklıdır. Brezilya’nın tarihsel başkenti Rio’da, hoşa gitmeyen yerlerde büyüyen favelalar etrafları kentsel gelişme ile çevrildi. Sao Paulo’nun yüzyıllık ani büyümesi, gelişmiş bir çekirdek ve çevrenin kasten ihmal edilmesiyle sonuçlandı. Tek bir “şehir sistemi” bu ortamların her birindeki karmaşıklığı yeterince yakalayamaz.
Şehirlerdeki istikrarsızlık kaynakları (örn. zengin ve yoksul arasındaki ayrışma gibi) ilk başta ABD çıkarlarına yönelik stratejik tehdit olarak görünmese de, mobil iletişimle güçlenmiş bir suç şebekesinin dramatik yükselişi, ulusal çıkarları veya ülkeyi tehdit edebilen devlet dışı silahlı grupların nasıl ortaya çıkabileceğini göstermektedir. 2001 yılında tek bir hapishanede oluşturulan suç çetesi PCC, sadece beş yıl sonra Brezilya’nın en büyük kentini felç etmeyi başardı. Bu, bir megakenti bozabilen düşman aktör örneği, düşman grupların, bu çevrelerden güç yansıtabilecek, yerel yönetişimlere meydan okuyabilecek ve istikrarsızlığı kışkırtacak bir potansiyel modelidir.
Vaka Çalışması: Lagos, Nijerya
Özet: Lagos dünyanın en hızlı büyüyen şehirlerinden biridir. Nüfus patlaması yaşayan şehir, 1950’li yıllarda 270.000, 1960’larda 2.7 milyon, bugün ise 20 milyonun üzerinde insanı barındırmaktadır. Gelecek yıl nüfusun, 25 milyonu aşması bekleniyor. Nüfus artışı çoktan kentin altyapı kapasitesini aştı; iddialı ve iyi düşünülmüş olmalarına rağmen mevcut kentsel planlama çabalarının öngörülebilir gelecekte güvenlik ve istikrarı etkin bir şekilde arttırma olasılığı düşük görünüyor. ise Boko Haram gibi terör örgütlerinin henüz Lagos’a sızmış olmamalarına rağmen, gelecekte karşılaşılabilecek bir husustur.
Nijerya bölgesel bakımdan büyük bir ekonomik güçtür ve hem ekonomik kapasite ve hem de güvenlik işbirliği açısından, Afrika kıtasında inanılmaz önemli bir partner olma potansiyeline sahiptir. Lagos’daki en küçük bir fırsat olanağı da, en az riskler kadar önem taşımaktadır.
Tipoloji: Lagos gevşek biçimde entegre olmuş bir megakenttir. Federal, eyalet ve yerel düzeylerde yönetişim ve güvenlik yapıları mevcuttur; ancak altyapı ve kaynaklar üzerindeki baskıyı hafifletmek için yönetmelikleri uygulama yetenekleri sorunludur.
Önemli Bulgular: • Kitlesel nüfus göçü, hükümetin gözetim ve denetim kapasitesini aşmakta ve sistemin ihtiyaçlarını, hükümetin kapasitesinin çok ötesine itmektedir. Yetkililer, toplu göçü karşılamak için yatay yayılmayı azaltmayı ve dikey yoğunlaşmayı teşvik etmektedirler..
Lagos’un büyüklüğü göz korkutucudur. Lagos anakarası, (3400 km2 yüzölçümüyle Rhode Island’dan % 25 daha büyük) çoğunluğu 1-3 katlı binalar ve resmi olmayan yapılardan meydana gelen sürekli kentsel yayılmadan oluşmuştur. Bunların çoğu, alternatif yönetimlerle yönetilen derme çatma gecekondu semtleri ve teneke mahallelerdeki toprak yollar ve dar sokaklarla birbirine bağlanmıştır.
• Makoko gecekondu bölgesi, sadece Nijerya’nın değil, dünyanın da en yoksul bölgelerinden biridir. Gecekonduların çoğu Lagos gölü üzerindeki hiçbir inşaat standardına uygun olmayan kulübelerden oluşur.Bununla birlikte bir okul sistemi, sağlık tesisleri ve hatta baz istasyonları vardır.Gelecekte gelişmekte olan megakentlerde alternatif yönetim altındaki alanlar daha yaygın olacaktır.
Askeri İlişki: Nijerya’nın güvenliği, tüm Batı Afrika’nın kırılgan güvenliğini sağlamak için önemlidir. Ancak
Lagos, göreceli güvenliğini sağlama kabiliyeti nedeniyle henüz askeri planlamacıların önemli bir odak noktası değildir. Lagos ’un, büyük bir doğal afet ya da göze batan servet eşitsizliğinden kaynaklanan önemli bir toplumsal kargaşalık yaşaması halinde, mevcut güvenlik güçlerinin bununla başa çıkmaları mümkün görünmemektedir. Bu durum, dış yardımın gerekli olma olasılığını artırmaktadır ve Nijerya’da Amerika’nın önemli ekonomik çıkarları dikkate alındığında bir ölçüde ABD askeri yardımı teklif edilebilir. Lagos ayrıca Çin’in önemli varlığı nedeniyle da gelecekteki vaka çalışmaları için ilginç olacaktır.Acaba gelecekte ABD ve Çin’in Nijerya’ya ortak askeri yardımları mümkün olabilir mi?
Vaka Çalışması: Dakka, Bangladeş
Özet: Zayıf yönetişim ve doğal afetlerden kaynaklanan riski yüksek olan, ve hızla büyüyen bir devlet olarak, Bangladeş hızlı kentleşmenin zorluklarıyla karşı karşıya kalan gelişmekte olan ülkelerin bir örneğidir. Dakka’nın gergin akış sistemleri (ulaşım, elektrik, su, kanalizasyon, haberleşme, vb) ve zayıf altyapısı, dünyanın bu en yoğun şehrinde zaten mevcut olan sorunları arttıracaktır.
Tipoloji: Dakka, önemli istikrarsızlık kaynakları ve yetersiz esneklik kapasitesine sahip, gevşek biçimde entegre olmuş bir şehirdir.
Önemli Bulgular: Yaygın yolsuzluk, Dakka’nın esnekliğini gelişmesini önlemektedir. Şehir bağlantılılık, yedekleme, geribildirim döngüleri, çeşitlilik ve esneklik için gerekli olan kaynakları toplama ve biriktirme yeteneğinden yoksundur. Bunun nedeni, neredeyse her seviyedeki yolsuzluklardır.
Bölgeye özgü yönetişim, coğrafya ve iklim zorlukları, izlenemeyen düzensiz ve hızlı büyümeyi tahrik etmektedir. Deniz seviyesinin yükselmesine bağlı olarak 2030 yılına kadar Dakka’ya 20 milyon iklim mültecisi geleceği tahmin edilmektedir.
• Dakka ülkenin kültürel, ekonomik ve nüfus merkezidir. Bu hükümetin, genellikle ulusal sorunlar pahasına, şehir operasyonlarına yakından odaklanmasına yol açar. Yaygın bir düşünceye göre, Dakka nereye giderse Bangladeş de oraya gider.
Dakka 2011 Haiti depremini cüce gibi gösterecek büyük bir doğal afet potansiyeline sahip, kırılgan bir şehirdir. Seçilmiş bir şehir yönetimi olmaması ve yaygın yolsuzluk mahallelerle ve ulusal düzeyde arasında bir kapasite boşluğu yaratmıştır.Düzensiz inşaat yapımı, şehirde depreme dayanıklı olmayan çok katlı binaların çoğalmasına yol açmıştır. Bangladeş Afet Yönetimi Departmanı, 7.0 veya daha yüksek bir deprem sırasında büyük olasılıkla en az 76.000 binanın çökeceğini tahmin etmektedir.
Dakka’da Bangladeş ordusu , ABD Ordusu için kritik bir ortaktır. Ülkedeki en saygın kurumlardan biri olan ordu, kentteki krizlre düzenli olarak tepki vermektedir. Ordu, kenti sekiz adet tümen ölçekli alana bölmüştür ve yerel liderlikle düzenli irtibat yürütmektedir. Dahası, işlevselliklerini sağlamak için subayların kendi temel önem taşıyan ulusal ve şehire ait kurumlara, subaylar yerleştirilmiştir.
Ordu, şu anda yapılandırıldığı gibi, Dakka gibi bir megakente konuşlanmak ve burada tutunabilmek için mücadele edecektir.Mevcut lojistik ve ulaştırma altyapısı büyük ölçekli, konteyner temelli nakliyatı kaldıramamaktadır.şehir içinde birçok alanda askeri araçlar için kara hareketi sınırlıdır ve bu durum, taktiksel bir manevra ya da ikmal için geçerli yöntemleri uygulama çabalarını karmaşık bir hale getirir. Zaten aşırı yüklenmiş ulaştırma altyapısı halihazırda 15 milyonu aşkın kişiye hizmet etmektedir.
Sonuçlar:
“Hayalgücü,genellikle bürokrasilerle ilişkili bir hediye değildir. Bu nedenle hayalgücünün çalıştırılmasını rutin hale getirmek, hatta bürokratikleştirmenin bir yolunu bulmak çok önemlidir. Bunu yapmak, uçakların silah olarak kullanılabileceğini hayal edebilen bir uzman bulmaktan daha fazlasını gerektirir.” 9/11 Komisyon Raporu
Bir megakent, bir kara gücünün operasyon yapmak için görevlendirilebileceği tek ortam değildir, ancak potansiyel olarak, bu ortamların en zorlusudur. Ayrıca, bu ortam, Ordu’nun, askeri güce katkısının benzersiz bir biçimde yararlı olduğu bir yerdir. Bu çalışmanın tamamı, Ordu’nun Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Araştırmalar Grubu, Cohort II Nihai Raporunda gözden geçirilebilir. Bu çalışma, megakent ortamının stratejik önemini ve Ordunun bundan çıkaracağı dersleri değerlendiren ilk çabaları içermektedir. Bu grubun iddiası, megakentlerin kaçınılmaz olduğu ve bu nedenle, Ordu’nun buna verilecek ulusal tepkiyi yönetmesi gerektiğidir ve Ordu, şu anda bunun için hazırlıksızdır.
Megakentlerin oluşması kaçınılmazdır. İnsanlığın şehirlere doğru hızlanan göçü yadsınamaz.Kentler, insanların yaşam alanı olarak, istikrarsızlık kaynaklarının birleştiği ağırlık merkezleridir. Küresel bağlantılılığın daha küçük hale getirdiği dünyada, uzak megakentlerden kaynaklanan tehditler Amerikan çıkarları, müttefikleri ve anavatanı için tehdit yeteneğine sahip olacaktır. Eğer askeri güç, insanların yaşam alanındaki stratejik hedeflere ulaşmak için bir araç ise, o zaman kesinlikle bu ortamda istihdam edilecektir.
Ordu Öncülük Etmelidir. Karada sürekli operasyonlar için kuvvet hazırlama sorumluluğu Ordu’ya emanet edilmiştir.Megakentin meydan okumasına karşı sorumluluk alacak ve bu yerlerde odaklanmış bir dayanışma grubu oluşturup güçlendirecek ve büyük kentsel ortamlarda yeni stratejik, operasyonel ve taktik yaklaşımlar formüle etmesi gereken kurum, Ordu’dur.
Ordu şu anda Hazırlıksızdır. Ordu, kentsel mücadele konusunda uzun bir geçmişe sahip olmasına rağmen, o kadar karmaşık ve kaynaklarının kapsamı dışında bir çevre ile karşı karşıya kalmamıştı. Irak ve Afganistan’daki on yıllık savaş, Ordu’ya, kendini, operasyon yapmakla görevlendirileceği karmaşık ortamlara göre şekillendirmesi gerektiğini öğretmiştir. Şimdi megakentlerle ilgili olarak başlaması gereken süreç budur.
Şu an itibariyle, megakentler stratejik sürprizlerin ortaya çıkabileceği kör noktalardır.Ordu, yarın bu yerlerden birine hareket etme emri alabilir.Megakentlerin büyüklüğü ve önemi arttıkça, bu, muhtemel hale gelir.Her biri birbirine benzemeyen megakentlerde başarılı olabilmek için, uyum kabiliyeti yeterli olmayacaktır.Şimdi ordu için, bu yerlere ilişkin kavrayış sürecini geliştirme ve Doktrin, Organizasyon, Eğitim, Malzeme, Liderlik, Personel ve Tesisler bakımından kendi kendisiyle yarışma zamanıdır. Gelecek için bir kuvvet inşa etmek, hayal gücü ve cesur seçimler yapma isteği gerektirir. Koşullar ortaya çıktığında Ulusa doğru aracı sunmak için kendini hazırlamak, Ordu’nun sorumluluğundadır.
Geleceğe Doğru
Bir megakentten kaynaklanan bir tehdite karşı Ulusal tepki, birleşik ve kurumlararası olacaktır. Kongre, Başlık 10 altında, Orduyu organize olmak, eğitim yapmak ve öncelikle karada hızlı ve sürekli operasyonlar için kendisini donatmakla için görevlendirmektedir..Sonuç olarak, Ordu, kaçınılmaz değilse de, bu muhtemel görevi yürütmek için Ulusu hazırlamada öncü olmalıdır.
Ordu stratejik hedeflere ulaşmak üzere Ulus’a askeri seçenekleri sunmak için öncülüğü alırken, diğerlerinin yanı sıra aşağıdaki sorular üzerinde çalışmak gerekmektedir:
• Kuvvetlerin mevcut Bölgesel Diziliş yapısı megakentte stratejik hedeflere ulaşmak için gerekli olan bölgesel uzmanlığı etkin bir şekilde geliştiriyor mu ?
• Mega kent, askeri güçlerin stratejik olması gereken bir ortam mıdır ? Stratejik askeri güç anlatısı için uygun bir gelecek meydan okuma olarak hizmet edebilir mi?
• Ordu, megakentlere odaklanmış, istihbarat topluluğu, akademik ve operasyonel gücü birleştiren bir dayanışma grubunu nasıl kurumsallaştırabilir ?
• Ordu’yu bu yeni ortamda başarılı olmaya hazırlamak için hangi kurumsal paradigmaların değişmesi gerekiyor?
• Ordu, ortamı daha iyi anlayabilmek için hangi partnerleri (Özel Harekat Kuvvetleri, Barış için Devletlerle Ortaklık, uluslararası partnerler vb.) kullanabilir ?
• Ordu, şehirle bilimi ve megakent ortamının karmaşıklığını incelemek ve kendini eğitmek için her düzeyde Profesyonel Askeri Eğitim’i nasıl kullanabilir ?
Ordu büyük ABD şehirlerinde eğitim, test ve deney yapmasını kolaylaştırmak için sivil-asker ortaklıkları nasıl kurar ?
Ordumuz, megakentlerin meydan okuyuşunu sahiplenmelidir. Ordu görevini bilir; Ordu müdahil olduğu topluluğu bilir; Ordu, bu ortam için şu anda hazırlıksız olduğunu bilir. Görev göz önüne alındığında, Ordu zamanı geldiğinde, Ulusun, Ordu tarafından düşünülerek ve yürütülmeye hazırlanmış askeri seçeneklere sahip olmasını sağlamak için şimdiden hazırlanmalıdır.
Referanslar :
— United Nations. 2011. World Urbanization Prospects, 2011. Department of Economic and Social Affairs. New York.
— United States Agency for International Development, USAID Policy.
— United Nations. 2012. Harnessing the Dual Global Trends of Urbanization and the Demographic Youth Bulge, 2012. UN Habitat. New York.
— McKinsey Global Institute. 2011. Urban World: Mapping the economic importance of cities, 2011. — – U.S. Energy Information Administration. 2013. Nigeria, 2013.
— Demographia. Demographia World Urban Areas (Built-Up Urban Areas or World Agglomerations).
— Strategic Studies Group. February to May 2014. Engagements with intelligence officials within the National Capital Region.
— U.S. Army. 2006. FM 3-06, 2008. FM 2-91.4: Urban Operations. Department of the Army. Washington, D.C.: Government Printing Office, Ch 1.
— Goode, Steven. 2009-2010. A Historical Basis for Force Requirements in Counterinsurgency. Carlisle : US Army Strategic Studies Institute
— Rawlinson, Kevin. 2014. Turkey blocks use of Twitter after Prime Minister attacks social media site. The Guardian.
— Kilcullen, David. 2013. Out of the Mountains: The Coming Age of the Urban Guerilla. Oxford: Oxford University Press.
— Goldstone, Jack in: Turchin, Peter. 2013. Modeling Social Pressures Toward Political Instability. Cliodynamics: The Journal Of Theoretical & Mathematical History 4, no. 2: 241.
— The U.S. Office of the Director of National Intelligence, National Intelligence Council. November, 2008. Global Trends 2025: A Transformed World.
— Bellemare In Ogbonnaya, Ufiem Maurice. Arab Spring in Tunisia, Egypt and Libya: A Comparative Analysis of Causes and De-terminants, 4-16.
— Dias, Camila Nunes and Salla, Fernando. 2013. Organized Crime in Brazilian Prisons: The Example of the PCC. International Journal of Criminology and Sociology, 2, 397.
— Taleb, Nassim N. 2014. Antifragile: Things That Gain From Disorder. New York: Random House Trade Paperbacks.
— Zolli, Andrew, and Ann M. Healy. 2013. Resilience: Why Things Bounce Back. New York: Simon & Schuster Paperbacks.
— Florida, Richard. 2011. If US cities were countries how would they rank. The Atlantic On-line.
— Moss and Quing. 2012. The Dynamic Population of Manhattan.
— Consolidated Edison Company of New York. 2013. Post Sandy Enhancement Plan.
— BBC News Asia-Pacific. July 13, 2012. Profile: Thailand’s reds and yellows.
— Discovery News. November 7, 2011. Floods Show What Lies Ahead for Sinking Bangkok.
— Lila, Muhammad. April 7, 2013. Touring the Canals, Life Blood of Bangkok. ABC news.
— Stahlberg, Stephanie Gimenez. The Pacification of Favelas in Rio de Janeiro: Why the program is working and what are the lessons for other countries. The Freeman Spogli Institute for International Studies at Standford University.
— Domit, Myrna. 28 November 2010. Brazilian Forces Claim Victory in Gang Haven. The New York Times,
— Central Intelligence Agency. 20143 CIA World Factbook, Country Comparison: GDP (Purchase Power Parity).
— Martin, Molly. Spring 2012, Mega-Cities & Mega-Events: Lessons from Favelas for the Future. The Foreign Military Studies Office,
— Gay, Robert. 2009. From Popular Movements to Drug Gangs to Militias: an Anatomy of Violence in Rio de Janeiro. Pages 29-51 in Mega-Cities: The Politics of Urban Exclusion and Violence in the Global South, edited by Kees Koonings and Dirk Kruijt, Zed Books, London and New York, 38.
— Fix, Mariana. The Case of São Paulo. The Laboratory of Human Settlements, Architecture and Urbanism College of the Univer-sity of São Paulo, 8.
— United Nations Human Settlements Programme. Sau Paulo: A Tale of Two Cities.
— Dias, Camila Nunes and Fernando Salla. 2013. Organized Crime in Brazilian Prisons: The Example of the PCC. International Journal of Criminology and Sociology, no 2: 397.
— Langewiesche, William. April 2007. City of Fear. Vanity Fair,
— Winter, Bryan. 7 November 2012. Brazil Struggles to Halt Murders of São Paulo