1900’lerin Başında, Rusya’da Sınıf Mücadelesi
1860’lı – 70’li yıllarda Avrupa’da burjuvazi ile proletarya arasında sert mücadeleler sürerken, Rusya’da Çarlığa karşı mücadele bayrağı Rus köylüsünün elindeydi. Rusya’nın hemen her yerinde irili ufaklı köylü isyanları birbiri ardınca patlak veriyordu.
Narodnizm* Rusya’da işte bu isyancı köylülüğün siyasal hareketi olarak ortaya çıktı. Narodnik düşünce, Rusya’da kapitalist gelişmenin batıdaki yolu izlemeden, kapitalizmi atlayarak Rus köylü komünü temelinde komünizmin kurulabileceği tezine dayanıyordu. Bu anlamda Narodnizm, Rusya’da kapitalist gelişmenin köylülük üzerindeki ayrıştırıcı etkisini göremediği, görmek istemediği için, sağlam bir toplumsal dayanaktan yoksundu. Bundan yoksun olduğu ölçüde de ütopikti. Narodnik düşünce anlayışında, toplumsal olana dair nesnel olmayan bu iradi yaklaşıma, siyasal alanda da başka bir iradi yaklaşım – Çarlığın terör yoluyla yıkılması – eşlik ediyordu. Lenin’in belirttiği gibi Narodnikler teorik olarak gericiydiler. Çünkü teorileri, çökmekte olan bir ekonomik ilişkiye dayanıyordu. Buna karşın, Narodnik hareket, cesareti, fedakarlığı, dayanıklılığı ve adanmışlığıyla 1860’lı – 80’li yıllarda Rus siyasal hayatında önemli bir rol oynadı. Onların Rus siyasi hayatında oynadıkları bu rol, Lenin’in de belirttiği gibi dayandıkları teoriden değil, sahip oldukları devrimci mücadele ruhundan kaynaklanıyordu.
1900’lu yılların başında Avrupa işçi hareketi ideolojik, politik ve örgütsel olarak gerilerken, kapitalistleşme sürecine geç giren Rusya da, işçi sınıfı hareketleri ve köylü isyanlarıyla çalkalanmaya başlamıştı. Bu, devrimin merkezinin Almanya’dan Rusya’ya kaydığının işaretiydi. Marks ve Engels bunu çok önceden gördüler. Manifesto’nun 1882 tarihli Rusça baskısının önsözünde şöyle yazdılar:.“Bugün Çar, Gaçina’da devrimin esiridir ve Rusya Avrupa’da devrimci eylemin öncü gücü olmuştur.”
Devrimin merkezinin gelişmiş kapitalist ülkelerden daha az gelişmiş ülkelere doğru bu yolculuğu, kapitalizmin gelişme düzeyiyle proleter devrim arasında doğrudan bir ilişki kuran eski anlayışın aşılmasını sağladı. Aslında kapitalizmin bir ülkedeki gelişme düzeyiyle, o ülkedeki proleter devrim arasında doğrudan bir ilişki olamayacağına yönelik tespit Marks ve Engels tarafından daha Alman İdeolojisi’nde ortaya konulmuştu: “Demek ki bizim anlayışımıza göre tarihin bütün çatışmalarının kökeni, üretici güçlerle değişim tarzı arasındaki çelişkidedir. Ayrıca bu çelişkinin bir ülkede, o aynı ülkede çatışmalara neden olması için aşırı ölçüde artmış olması da zorunlu değildir. Sanayileri daha çok gelişmiş ülkelerle rekabet, hatta sanayileri daha az gelişmiş ülkelerde bile böyle bir çelişkinin doğmasına yeter. ( örneğin İngiliz sanayisi ile rekabetin ortaya çıkmaya zorladığı Almanya’daki gizil proletarya.)” ( Marx-Engels, Alman İdeolojisi, Sol Yay. s. 103)
Devrimin merkezindeki bu değişim şüphesiz gelişmiş kapitalist ülkelerde devrimin olamayacağı anlamına gelmiyor. Sadece kapitalizmin gelişme düzeyi ve burjuva devletin yetkinleşmesi ile işçi hareketinin karşılaştığı güçlüklerin büyüklüğüne işaret ediyor. Özellikle kapitalizmin emperyalizm aşaması ile birlikte burjuvazinin işçi hareketi üzerindeki ekonomik ve politik manevra kabiliyeti genişledi, bu da, burjuvazinin işçi sınıfı üzerindeki ideolojik, politik ve örgütsel hegemonyası güçlendirdi..Bu hegemonya ilk kez İngiltere’de Çartist hareket döneminde şekillendi ve sendikaların çalışma ve ücret koşullarında sağladığı geçici iyileşmeler üzerinden gerçekleşti. İşçi sınıfının büyük çoğunluğunun yaşama ve çalışma koşulları kötüleşse de, emperyalist sömürüden nemalanan küçük bir azınlığın sınıf hareketindeki hegemon konumu sendikal hareketin sisteme entegrasyonunu olanaklı hale getirdi. Sendikal “başarı”yı siyasal alanda, sınıfın amacı ve politik örgütlenmesinin geri plana düşmesi izledi.
Dünya devriminin merkezi İngiltere’den Fransa’ya, oradan da Almanya ve Rusya’ya doğru bir yol izlerken, İngiliz sınıf uzlaşmacılığı da aynı yolla Fransa, Almanya ve Rusya’ya taşındı.
Rusya devrimin yeni merkeziydi ancak Rusya’da 1880’lı yıllarda başlayan işçi hareketi henüz kendisini çalkantılardan kurtarmış değildi. Lenin, başlangıçtan Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisinin İkinci Kongresine kadar olan gelişimini üç döneme aşamaya ayırdı.
“Birinci dönem 1884’ten 1894’e kadar yaklaşık on yılı kapsar. Bu dönem sosyal demokrasinin teori ve programının oluştuğu ve sağlamlaştığı dönemdi. Rusya’da bu yeni eğilimin taraftarları parmakla sayılacak kadar azdı. Sosyal demokrasi, işçi hareketi olmadan varlığını sürdürüyor ve politik olarak gelişmenin embriyonal sürecini yaşıyordu.”
Bu ilk dönemde Rusya’da sınıf hareketinin genel durumu, işçi sınıfının oluşmaya ve gelişmeye başladığı hemen her ülkedeki durumun bir benzeriydi. İşçi sınıfı yeni yeni oluşmaya ve gelişmeye başlamıştı; ne kendi içinde- ekonomik anlamda da olsa- güçlü bir birliğe, ne de toplumsal bir etkiye sahipti. Hareket daha çok aydınların ve öğrencilerin oluşturduğu küçük grupların (Emeğin Kurtuluşu grubu, Blagoev grubu, Tochisky çevresi, Bruşnev grubu v.b) etkinliğinde yürüyordu. Sınıf bağlarının zayıflığı, yerellik ve amatörlük, bu grupların en önemli zaaflarıydı ve bu yüzden de polis baskınlarına dayanamayıp dağılıyorlardı.
Bu dönemde Rus devrimci çevrelerinde ve özellikle Narodnik hareket içinde ön plana çıkan tartışma, yaklaşmakta olan devrimde proletaryanın mı, köylülüğün mü öncü rolü oynayacağı tartışmasıydı. Bu tartışmaya ilk Marksist yaklaşım Narodnik hareket içinden Plehanov’dan geldi. 1879’da Narodnik çevreden kopan Plehanov, yine aynı hareketten kopan bir grup arkadaşıyla (Vera Zasulich, Deutsch, Axselrod) birlikte, 1883’te Rusya dışında Rusya’nın ilk Marksist grubu olan “Emeğin Kurtuluşu” grubunu örgütledi.
“Emeğin Kurtuluşu” grubu Rusya’da ortaya çıkan Marksist çevreler için hem teorik, hem de politik bir çekim merkezi oldu. Marksist düşünceyle tanışan hemen her çevre “Emeğin Kurtuluşu” grubuyla bağlantı kurmaya çalıştı. Ancak “Emeğin Kurtuluşu”nun bu çevreler üzerindeki etkisi, teorik etkinin ötesine geçemedi.
“İkinci dönem, 1894’ten 1898’e kadar üç – dört yılı kapsar. Bu dönemde Sosyal Demokrasi, bir toplumsal hareket ve politik parti olarak sahnede görünür.”
Bu dönem hem işçi hareketinde bir canlanma , hem de sosyal demokrat harekette bir toparlanma dönemidir. 1896’da St.Petersburg’da başlayan grev dalgası, bütün Rusya’yı etkisi altına alarak yayıldı. Grev dalgası sınıf içinde ve toplumda yeni bir hareketlenmeye yol açtı. Grevler, bir yandan Rusya’daki Narodnik hareketi teorik ve siyasal olarak sarsarken, öte yandan sosyal demokrasinin önünü açtı. Sosyal demokrasi ile işçi sınıfı arasındaki bağ, zayıf da olsa kurulmaya başlandı. RSDİP bu teorik ve politik birikim üzerinde, 1898’de Minsk’te yaptığı kongreyle kuruldu. Kongreye Petersburg, Kiev sosyal demokratlarını, Raboçaya Gazeta ve Yahudi Bund grubunu temsilen dokuz delege katıldı. Kongre Struve’nin* hazırladığı program niteliğindeki manifestoyu onayladı ve üç kişilik parti merkez komitesini seçerek dağıldı. Kuruluştan hemen sonra bütün MK üyeleri ve kongre delegelerinin sekizi tutuklanınca, partinin merkezi örgütsel varlığı da sonlandı. Partiden geriye bir tek “manifesto” kaldı.
Hareket yeniden bir ideolojik savrulma ve örgütsel dağılma dönemine girdi. İşçi hareketinin, 1896 grevlerinden aldığı güçle gelişmesini sürdürdüğü bir dönemde sosyal demokrasinin içine düştüğü bu durum, hareketteki sorunun sadece politik güçsüzlük değil, ideolojik ve örgütsel bir sorun olduğunu ortaya koyuyordu.
Lenin, 1898’de RSDİP’in kuruluşuyla başlattığı üçüncü dönemi, ise “dağınıklık, parçalanma, yalpalamalar” dönemi, olarak nitelendirir, Ve devam eder; “Buluğ çağındaki insanların sesleri çatallaşır. Bu dönemde Rus sosyal demokrasisinin sesi çatallaşmaya, yanlış tonlar vermeye başladı…..fakat parçalanan ve gerileyen sadece önderlerdi; hareketin kendisi sürekli büyüyor, büyük ilerlemeler kaydediyordu.” (Lenin, Seçme Eserler, cilt: II, İnter Yay, s. 191-192 )
Rus sosyal demokrasisinin biçimlenme dönemi olan bu üç dönem aynı zamanda Rusya’da yeni yeni yaygınlaşmakta ve güçlenmekte olan Marksizm’le burjuva ve küçük burjuva sosyalizmi arasında bir ideolojik mücadele dönemidir. Lenin 1884-1903’ü kapsayan bu dönemde üç farklı gruba karşı mücadele yürüttü.
Lenin’in Rusya’da sürmekte olan devrimci mücadeleye asıl müdahalesi ikinci döneme rastlar. 1883’te Lenin St. Petersburg’a yerleşti ve 1895 sonunda tutuklanana kadar mücadelesini burada sürdürdü. Lenin’in Peterburg’a yerleştiği dönem, birbiriyle ilintisiz ve düzensiz bir biçimde faaliyet gösteren sosyal demokrat grupların – ki bu grupların çoğunluğu aydın ve öğrenciler tarafından oluşturulmuştu- ajitasyon ve propaganda yürütmek üzere işçi sınıfına yöneldiği bir dönemdi. Bu gruplarla ilişkiye geçen Lenin 1895’te bir grup yoldaşıyla (Martov, Patresov, Krupskaya) birlikte “ İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği”ni kurdu; kısa bir süre sonra tutuklanarak hapishaneye, oradan da Sibirya’ya sürüldü. Petersburg’da kısa süren bu faaliyeti onda Ne Yapmalı fikrinin olgunlaşmasında önemli bir rol oynadı.
Lenin’in Rus devrimine ilk müdahalesi , Narodnizmin eleştirisiyle başladı. İlk eleştiri metnini kendisi de bir Narodnik olan ağabeyi Aleksandr’ın Çara suikast girişiminden dolayı yakalanıp idam edilmesinden sonra kaleme aldı. 1879’da “Bir Sosyal Demokratla Bir Populistin Arasındaki Tartışma” adlı broşürle başlattığı Narodnizm eleştirisini, 1894’te “Halkın Dostları Kimlerdir ve Sosyal Demokratlarla Nasıl Savaşırlar” adlı kitabıyla noktaladı. Bütün bir külliyatla Rusya’da kapitalizmin gelişmesinin kaçınılmazlığını, köylülüğün kaçınılamaz dağılışını göstererek Narodnizmin teorik dayanaklarının çürüklüğünü ortaya koydu.
Yukarda da belirtildiği gibi Narodnizme karşı ilk mücadeleyi Plehanov başlatmıştı. Ancak, Lenin’in Narodnizme karşı mücadelesi, Plehanov’un mücadelesinden hem biçim hem de içerik yönünden oldukça farklıydı. Bu farklılığın anlamı ve önemi daha sonra, Lenin ile Plehanov’un yollarının ayrılmasından sonra ortaya çıkacaktı. Lenin, Plehanov gibi Narodnizmin dayandığı teorik temellere karşı sert bir saldırı yöneltirken, öte yandan ondan farklı olarak Narodnizmin sahip olduğu devrimci mücadele ruhunu ve örgüt geleneğini son derece önemsiyordu. Lenin’e göre “Narodnik örgütsel normlara” ve” Narodnik devrimci ruha” sahip olmadan devrimci bir parti yaratılamazdı.
Lenin ikinci mücadeleyi Sosyal Demokrat Harekette güç kazanan “Legal Marksizm’e” karşı yürüttü. Lenin’in deyimiyle legal Marksistler, “Narodnizm’den kopmayı, bizim durumumuzda olduğu gibi, küçük burjuva – ya da köylü – sosyalizminden proleter sosyalizmine bir geçiş değil, burjuva liberalizmine geçiş olarak anlayan burjuva demokratlardı.”(Aktaran H. E. Carr, Bolşevik Devrimi, Metis Yay. cilt I, s. 21)
Lenin Sibirya’da sürgünde kaldığı dönem boyunca Narodnizme ve “Legal Marksizme” karşı mücadelesini sürdürdü. Sürgünde yazdığı “Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi” kitabı ile Rus sosyal demokrasisinin programatik temellerini attı. “Sosyal Demokratların Görevleri” adlı makalesinde ise Lenin ilk kez Rus sosyal demokrasisinin ideolojik-politik ve örgütsel birliğinin oluşması için bir plan ortaya koydu.
1900’ların başında Lenin’in müdahalesinin muhatabı sosyal – demokrat kimliği kullanmakla birlikte aslında Legal Marksistlerin görüşlerinin devamcısı olan “Ekonomistler” idi. Ekonomik mücadele ile siyasal mücadele arasında kesin sınır çizgileri çekilmesini talep eden Ekonomizm, 1899’da bir grup sosyal demokratın Credo**’yu yayımlamasıyla kendini duyurdu. Credo yazarları Rusya’da işçilerin ekonomik mücadeleyle yetinmesi gerektiğini, siyasi mücadelenin ise aydın ve burjuva libarellerin işi olduğunu ileri sürüyorlardı.
Lenin Ceredo’yu Ağustos 1899’da “Rus Sosyal Demokratlarının Bir Protestosu” nu yazarak cevapladı. Lenin’in yazısı sosyal demokrat hareketin sürgündeki on yedi temsilcisi tarafından onaylandı. Böylece Lenin, ekonomizme karşı kazandığı ideolojik zaferle birlikte Rus sosyal demokrat hareketin birliği yolunda ilk adımı da atmış oldu.
20. yy. başında Rus sosyal demokrasisi içinde Credo ile başlayan “çatallaşma” daha sonra ekonomizm olarak yeniden ortaya çıktı. 1903 sonrasında Menşevizm bu akımın sadece ideolojik- politik bir devamı değil, aynı zamanda örgütsel temsilcisi oldu. Sosyal demokrat hareketteki bölünmeyi ideolojik-politik alandan örgütsel alana taşıdı.
Bu dönemde Narodnikler, Legal Marksistler ve Ekonomistler ile sosyal demokratlar arasındaki tartışmanın özünü, Rus devriminin niteliği ve kapsamı oluşturuyordu. Rusya’da gelişmekte olan devrimin burjuva demokratik bir içeriğe sahip olduğu çeşitli siyasal partiler tarafından tartışmasız kabul görüyordu. Tartışma ve farklılaşma, farklı sınıfların bu devrimdeki rolü konusundaydı. Narodnikler Rusya’da kapitalizmin gelişmesini ve bunun köylülük içinde yol açtığı sınıfsal farklılaşmayı yadsıyarak devrimin bir köylü devrimi olduğunu savunurken, liberal burjuvazi (“Legal Marksist”ler), devrimin burjuva demokratik kapsamında kendi iktidarlarını görüyorlardı ve onun için mücadele ediyorlardı. Ekonomistler de, tıpkı liberal burjuvazi gibi iktidarı alma sırasının burjuvazide olduğunu, işçi sınıfının da burjuvaziyi desteklemesi gerektiğini savunuyordu. Bolşevik-Menşevik ayrılığından sonra Menşevikler de “Ekonomistlerin” görüşünü benimsediler. Aradaki fark ise Menşeviklerin, Sosyal Demokrasiye, “aşırı muhalefet partisi” rolü biçmeleriydi. Bir tek Lenin ve Bolşevikler Sosyal Demokrasinin başlangıçtan beri savunduğu tezi geliştirerek savundular. Lenin, ekonomik alanda kapitalist ilişkilerin adım adım feodal ilişkilerin yerini almasına, siyasal alanda bu iki sınıf arasında bir uzlaşma ve işçi sınıfına karşı ortak hareket etme temelinde bir gericiliğin eşlik ettiğinden hareketle, demokratik devrimde işçi sınıfının öncü rolü üstlenmesi gerektiğini; bunun hem demokratik devrimin zaferi, hem de bu devrimin kesintisiz gelişmesinin zorunlu koşulu olduğunu ileri sürerek Bolşeviklerin konuya yaklaşımını net bir biçimde ortaya koydu. Narodnikler ve Legal Marksistlerle Sosyal Demokratlar arasında başlayan bu tartışma daha sonra Sosyal Demokrat Hareketin bütün bir tarihine damgasını vurmuş ve bu hareket içinde derin ayrılıklara yol açmıştır.
Lenin’in Narodnizm’e, Legal Marksizm’e ve Ekonomizme karşı yürüttüğü bu mücadele, yer yer devrimci örgüt sorununu kapsasa da, esas olarak Rus devrimine ilişkin ütopist ve burjuva görüşlerin bir eleştirisi, ideolojik bir yol temizliğiydi.
Lenin, sürgün yıllarında bir yandan proleter devrimci bir partinin inşa planı üzerinde çalışırken, öte yandan bu planı en yakın yoldaşlarıyla (Martov, Potresov) yazışarak paylaşıyordu. 1897’de yazdığı “Rus Sosyal Demokratların Görevleri” adlı makalede ‘Rusya’nın hızlı kapitalistleşmesinin bir çöküntüye, bunun da sınıf hareketinde bir yükselmeye yol açmasının kaçınılmaz olduğunu’ belirterek, “Rus Sosyal Demokratlarının birinci ve en acil görevi”nin “kent fabrika işçileri arasında sağlam bir devrimci örgütün yaratılması” olduğunu vurguladı.
Lenin 1890 yılında sürgünden döndükten sonra, planını hayata geçirmek için yoğun bir faaliyetin içine girdi. Bu çerçevede aynı dönemde sürgünden dönen Martov ve Potresov’la birlikte yurtdışına çıkarak Plehanov’la görüştü. Görüşme olumlu sonuçlandı ve sosyal demokrasinin birliğini sağlamak amacıyla biri haftalık bir gazete ( Iskra- Kıvılcım), öteki aylık bir teorik gazete (Zarya-Şafak ancak bir kaç sayı çıkartılabildi.) olmak üzere Rusya çapında iki gazetenin çıkarılması kararı alındı. Bu, Lenin’in parti inşasına yönelik ikinci ama sonuç belirleyici adımı oldu. Iskra, 1901 Aralığında yayın hayatına başladı.
Iskra ve Parti İnşası
Bütün Rusyayı kapsayacak merkezi bir gazetenin çıkartılması Lenin için parti inşa sürecinin en etkili ve somut adımıydı. Lenin için gazete sadece “kolektif bir propagandist ve kolektif bir ajitatör” ve “kolektif bir örgütçü” değil, aynı zamanda parti inşa sürecinin pratik bir adımıydı. Merkezi gazeteyi partinin ideolojik birliğinin sağlanmasının ve geliştirilmesinin, merkezle yereller arasında sağlıklı bir iletişimin kurulmasının, politik etkiyi yayma ve örgütsel bir ağ yaratmanın bir aracı olarak ele aldı. Hatta daha da ileri giderek, gazete vasıtasıyla oluşan ağın, ayaklanmanın yönetilmesi ve yayılması için vazgeçilmez önemde olduğunu vurguladı.
Ne Yapmalı’da merkezi bir gazetenin çıkartılması ile parti inşası arasındaki ilişkiye dair şunları yazdı. “Asıl sorun da, güçlü politik örgütler kurmanın, bir merkez yayın organından başka bir yolu olmadığıdır.” … “Ve ben bu gerçek bağın kurulmasına ancak, faaliyetin en çeşitli biçimlerinin sonuçlarını toplayarak, böylece bütün yolların Roma’ya çıkması gibi hepsi devrime çıkan bütün bu çok çeşitli yollarda ilerlemek için insanları teşvik eden biricik düzenli tüm-Rusya girişimi olarak genel bir gazete temelinde başlanabileceğinde ısrar etmeyi sürdürüyorum.” (Lenin, Seçme Eserler, İnter Yay. cilt II, s. 174- 181)
Bütün bunları gerçekleştirmek üzere Iskra yayın hayatına başlarken kendini Lenin’in kaleminden şöyle tanıttı: “Rus sosyal demokratları arasında egemen olan kargaşayı ve kafa karışıklığını ortadan kaldıracak sıkı bir ideolojik birlik yaratmak gereklidir; bu ideolojik birlik, bir parti programıyla pekiştirilmelidir. İkinci olarak özellikle hakkında tam ve zamanında bilgi vermek ve periyodik yayınları Rusya’nın her yerine ulaştırmak olan bir örgüt yaratmak gereklidir. Ancak böyle bir örgüt ortaya çıktığında, bir Rus sosyal demokrat posta hizmeti kurulduğunda, parti sağlam bir varlık kazanacak, gerçek bir olgu ve dolayısıyla da etkin bir politik güç haline gelecektir.” (age s. 18)
Aynı duyuruda Lenin, Iskra’nın yayın ilkelerini de açıklıyordu. “Birleşmeden önce, birleşebilmemiz için ilk önce kesinlikle ve kararlılıkla aramızdaki ayrılıkları belirlemeliyiz. Yoksa birliğimiz mevcut dağınıklığın üstünü örten ve kökten aşılmasını engelleyen bir kuruntu olacaktır. Yani gazetemizi çeşitli türden görüşlerin basit bir toplanma yeri haline getirmeye niyetimizin olmadığı anlaşılırdır. Tam tersine, gazeteye, son derece katı saptanmış bir yön vereceğiz. Bu yön tek sözcükle, Marksizm sözcüğüyle karakterize edilebilir.” (age, s. 18)
Lenin parti inşa planını ile açıklamalarını Iskra’da bir dizi makaleyle sürdürdü. “Hareketimizin En Acil Görevleri” ve ”Nereden Başlamalı ?” makalelerinde ayrıntılandırdığı planı, “Ne Yapmalı”da Rus Sosyal Demokrat Hareketi için bir tehdit haline gelen Ekonomizm’e karşı mücadele ile birleştirerek, bütün yönleriyle işledi.
Lenin’in adım adım geliştirerek Ne Yapmalı’ da son halini verdiği müdahale planı üç ana konuyu içeriyordu. Birincisi, ilk adım olarak hareketi yerellikten, amatörlükten kurtaracak Rusya çapında devrimci bir gazetenin çıkartılması.
İkincisi; politik ajitasyonun önemi ve karakteri sorunu; bu sorun aynı zamanda Sosyal Demokrat Harekette ortaya çıkan bölünmeye (Ekonomizm) karşı mücadelenin içeriği ve kapsamını da belirliyordu.
Üçüncüsü, Sosyal Demokrasinin örgütsel görevleri; Sosyal Demokrat Hareketin ideolojik, politik ve örgütsel birliğinin kurulması, Rusya çapında Merkezi bir savaş örgütünün inşası. Iskra’nın çıkartılmasıyla ilk adım atılmıştı. Sırada partinin birliğinin üzerinde yükseleceği zemin olan ideolojik mücadelenin kazanılması vardı.
Lenin Ekonomizme karşı yürüttüğü bu mücadeleyle (ekonomik mücadelenin önemi, siyasal mücadeleyle ilişkisi, kendiliğindenlik, bilinçli örgütlü eylem, siyasal bilincin oluşumu ve işçi sınıfına “taşınması” vb.) Söz ve Eylem’in önceki sayılarında ayrıntılı olarak ele alındı. Tekrardan kaçınarak, Lenin’in bu mücadelesinin devrimci sınıf partisinin oluşumu için ideolojik, politik bir yol temizliği olduğunu belirtmekle yetineceğiz. Bu yol temizliği ile partinin örgütsel birliğinin üzerine yükseleceği ideolojik birliği sağlamaya çalıştı. Çünkü Lenin’e göre “öncü savaşçı rolünü, ancak öncü teorinin kılavuzluk ettiği bir parti” yerine getirebilirdi. Ve buna hak kazanmak, bir öncü gibi davranmayı, işçi sınıfının öncü kesimlerini örgütleyerek, bilinçlendirmeyi gerektirir. “bir artçı teorisi ve pratiğinin üzerine “ öncü” etiketi yapıştırmak yetmez.”
Parti ve Devrim
“Tarihte hiçbir sınıf, kendi içinden hareketi örgütleme ve yönetme yeteneğinde olan kendi politik önderlerini, kendi öncü savaşçılarını yaratmadan egemenliğe ulaşmamıştır.” (Lenin, Seçme Eserler, İnter Yay. cilt. II, s. 25) Bu durum kapitalizm koşullarında bilinç ve örgütlenme bakımından hiçbir otomatik mekanizmaya sahip olmayan işçi sınıfı için çok daha yakıcıdır. Çünkü “iktidar savaşında proletaryanın, örgütten başka bir silahı yoktur.”(Lenin Bir Adım İleri İki Adım Geri, Sol Yay. s. 267)
Kapitalizmden komünizme geçiş ile parti arasında bir zorunluluk ilişkisi vardır. Devrimin gerçekleşmesi proletarya diktatörlüğünün kurulması, sınıfsız topluma geçiş, bütün bu süreç partisiz olarak var olamaz. Bu durum Marksist teori içindeki partinin yeri ve rolünü belirler, bu rol basitçe bir araç olmaktan öteye, sınıf mücadelesi pratiğiyle de kanıtlanan bir sine qua non’dur.
Lenin, Ne Yapmalı’dan önce kaleme aldığı “ Hareketimizin En Acil Görevleri” broşüründe sosyal demokrasinin görevini “işçi sınıfının politik gelişmesi ve politik örgütlenmesinin ilerletilmesi” olarak belirleyerek, “ bu görevi geri plana iten, bütün kısmi görevleri ve tek tek mücadele yöntemlerini buna tabi kılmayan herkesin yanlış yolda olduğunu “ve harekete ciddi zararlar” verdiğini ve bu görevi yerine getirmeden, devrimci bir örgüt kurulmadan “proletaryanın kendisini bilinçli sınıf mücadelesine yükseltemeyeceğini”, “böyle bir örgüt olmadan işçi hareketinin güçsüzlüğe mahkum” olduğunu vurguladı. (Lenin, Seçme Eserler, İnter Yay. cilt. II, s. 24- 25)
Lenin genel olarak 1900 – 1903 yılları arasında, özel olarak da Ne Yapmalı’da yürüttüğü mücadeleyle, ideolojik, politik ve örgütsel temellerini attığı, işçi sınıfını devrime ve komünizme taşıyacak savaş örgütünün, partinin zorunluluğu ve parti – devrim ilişkisini şu 5 maddede özetledi:
“Şunu iddia ediyorum: 1- Sürekliliği sağlayan istikrarlı bir önderler örgütü olmadan hiç bir devrimci hareket varlığını sürdüremez; 2- Hareketin temelini oluşturan ve harekete katılan, mücadeleye kendiliğinden çekilen kitleler ne kadar geniş olursa, böyle bir örgüte duyulan gereksinim o kadar acil bir hal alır ve bu örgüt o ölçüde sağlam olmak zorundadır. …. 3- Böyle bir örgüt esas olarak, devrimci faaliyeti meslek edinmiş insanlardan oluşmalıdır; 4- Otokratik bir ülkede böyle bir örgüte üyeliği, ancak meslekten devrimciler, siyasi polise karşı mücadele sanatında profesyonelce eğitilmiş insanlar üye olabilecek şekilde ne kadar çok sınırlarsak, örgütün ele geçirilmesi o kadar zor olacaktır; 5- Gerek işçi sınıfından, gerek diğer toplumsal sınıflardan harekete katılma, içinde aktif olarak çalışma imkânına sahip olacak kişiler çevresi de o kadar geniş olacaktır.” (Lenin, Seçme Eserler, İnter Yay. cilt. II, s. 144)
Lenin aynı eserinde böyle bir partinin merkezi bir yapıya ve sıkı bir disipline sahip olması üzerine sık sık vurgu yaptı.
Devrimci bir sınıf partisi için ileri sürülen bu koşullar, Lenin’in kurmak için yola çıktığı partinin daha öncekilerden köklü bir biçimde farklı olduğunu gösteriyor.
Engels’in, “Almanya’da Burjuva Demokratik Devrim”in önsözünde ‘Alman işçilerinin öteki Avrupa işçilerine göre başlıca iki üstünlüğünden biri olarak söz ettiği Almanların işçi hareketine, zaman bakımından, en son katılmış olmalarından dolayı İngiliz ve Fransız işçilerinin yanılgılarından kaçınabilme imkânına sahip olmaları, Avrupa’da sınıf mücadelesine sonradan katılan Rus işçi sınıfı için bir kat daha geçerlidir. Rus işçi sınıfının Alman işçi sınıfına göre üstünlüğü, onların aynı zamanda Alman işçi sınıfının yanılgılarından da kurtulabilme avantajına sahip olmalarıydı. Lenin bu avantajı yaratıcı bir biçimde kullanarak Marksist teoriyle, bu teoriyi hayata geçirecek örgüt arsındaki ilişkiyi yeniden kurdu.
Bu deneyim her şeyden önce şunu kanıtlıyordu. Bilimsel komünizmin yıkıcı ve kurucu gücünü kendi bünyesinde birleştiren, buna uygun konumlanan, buna uygun mücadele biçim ve yöntemlerini kullanabilen devrimci bir savaş örgütü, ancak devrimci bir teoriyle silahlanarak kurulabilirdi. İşçi sınıfı 1840’lı yıllardan başlayarak, gelişme halinde, böyle bir teoriye sahipti. Marks ve Engels’in ismiyle özdeşleşen, sınıf mücadelesi içinden kopup gelen bu teori, sadece tarihsel sürecin bilimsel bir açıklamasını sunmakla kalmıyor, aynı zamanda proletaryanın konumu ve komünistlerin görevlerini de aydınlatıyordu. Bu teori kapitalizmden komünizme geçiş sürecinin en temel kavramları olan devrim, parti, devlet, proletarya diktatörlüğü ve proletarya enternasyonalizmi konusunda Lenin’e üzerinde hareket edebileceği sağlam bir zemin sunuyordu. Lenin, Marks ve Engels’ten devraldığı teorinin sadece sadık bir izleyicisi olmadı, Marksizm’i gerçek anlamda bir eylem kılavuzu olarak kullanıp geliştirdi. Özellikle 1890’ların başında Marksizm’e saldırının ana hedefi olan iki alanda – devrim ve parti teorisi alanında – Marksizm’e önemli katkılar yaptı; başka bir deyişle, ona hayatiyet kazandırdı.
İkinci olarak, 1848 ve 1871 yenilgileri bir dizi diğer faktörler yanında yenilgide ana sorunun devrimci parti sorunu olduğunu ortaya koymuştu. Devrimci öncü rolünü ancak devrimci teoriyle silahlanmış devrimci bir parti yerine getirebilirdi. Ancak 1848 ve 1871 devrim deneyimleri bunun otomatik olarak gerçekleşmediğini ortaya koydu. Her iki devrim de Marksist teoriyi doğruladığı halde bu iki devrimde de Marksist parti ve kesimler ( Komünistler Birliği ve 1. Enternasyonaldeki Marksist kesim kastediliyor) bu devrimlerde etkili bir rol üstlenemediler. Yani Marksist teori, ona hayatiyet kazandıracak kendi örgütüyle bütünleşemedi. Bu durum teori ile pratiği birbirine bağlayan devrimci örgüt arasında bir uyumsuzluğun olduğunun açık kanıtıydı. Bu uyumsuzluğun ortadan kaldırılması Lenin’in hareket tarzının ve örgüt teorisinin temelini oluşturdu.
Lenin’in, parti teorisini geliştirirken önem verdiği diğer bir deneyim de Rusya’da Narodnik hareketin örgütsel alanda yarattığı deneyim oldu. Lenin Narodnik hareketi teorik olarak, ütopist ve hatta gerici olarak nitelendirirken, bu hareketin taşıdığı devrimci mücadele ruhuna ve oluşturduğu örgütsel deneyime devrimci bir temelde yaklaştı.
“Ekonomistler”in, Iskra’yı, Narodnik gelenekten gelen “Halkın İradesi” partisinin yayın organı olmakla suçlamalarına, Lenin Ne Yapmalı’da şu cevabı verdi: Gerçekten ciddi bir mücadeleye girişmeyi düşünen hiçbir devrimci akım, böyle bir örgüt olmadan yapamaz…Marksizmi hiç anlamayanlar (…) kendiliğinden proleter kitle hareketinin oluşumunun bizi, “Halkın İradesi” nin sahip olduğu kadar iyi, hatta çok daha iyi bir devrimci örgüt kurma görevinden kurtardığını düşünebilirler.” (Lenin, Seçme Eserler, cilt: II, İnter Yay. s. 154)
Bu teorik ve tarihsel deneyimin işçi sınıfının devrimci partisi ile ilgili birikimi, şöyle özetlenebilir:
Birincisi; Devrimci öncü rolünü ancak, devrimci teoriyi rehber edinin bir parti yerine getirebilir. Artçı bir teoriyle öncü bir savaş örgütü olunamayacağı gibi, önüne öncü ibaresi eklenerek de öncü olunamaz.
İkincisi, sınıf mücadelesini ulusal çapta üstlenecek olan böyle bir savaş örgütü, her savaş örgütü gibi, sıkı merkezi bir yapıya ve sıkı bir disipline sahip olmalıdır. Tartışma, eleştiri, ve eylem birliği bu merkezi yapının ve sıkı disiplinin sürekliliğinin olmazsa olmazlarıdır.
Üçüncüsü, devrimci öncü parti merkezinde bütün yaşamını devrime adayan profesyonel devrimcilerin olduğu, en sıkısından daha gevşeğine bir örgütler toplamıdır. Böyle bir örgütlenme olmadan partinin sağlamlığı ve devamlılığı olabildiğince garanti altına alınamayacağı gibi, parti ile sınıf arasında sağlam bir ilişki de kurulamaz.
Dördücüsü, Parti, koşulların insanları yarattığı gibi, insanların da koşulları değiştirdiği materyalist görüşünden hareketle devrimci sürecin, (kendiliğindenliğe yada krizlere) pasif bir izleyicisi olmamalı, elindeki araçlarla mevcut sınıfsal dengeye aktif müdahale edebilmeli. Hareket tarzını, taktiğini, mevcut dengeyi bozmak üzerine kurmalı, işçi sınıfına bilinci kendi eylemiyle taşımalıdır.
Beşincisi, her türlü mücadele biçimini kullanabilecek, gerektiğinde bir mücadele biçiminden ötekine geçebilecek bir taktik esnekliğe ve ustalığa sahip olmalıdır.
Devrimci partinin devrimci niteliğinin bütün bu unsurları devrimlerin süzgecinden geçerek geldiler. Ama ne yazık ki Lenin’e gelinceye kadar devrimci teori kendine uygun bir devrimci örgütle buluşamadı. Ya Komünistler Birliği ve 1. Enternasyonalin kuruluşunda olduğu gibi, işçi hareketinin içinde bulunduğu koşullar buna izin vermedi, ya da 2. Enternasyonal partilerinde olduğu gibi teoriye uygun bir parti kurulamayınca, mevcut liberal partilere uygun yeni bir “Marksizm” yaratıldı. Marksizm bütün devrimci kimliğinden arındırılarak liberalleştirildi. Liberal partiye uygun liberal bir teori yaratılarak teori ve örgüt arasındaki uyumsuzluk tersinden çözüldü.
Lenin ve Bolşevikler, kendilerinden önceki teorik, tarihsel birikime dayanarak, Marksist teori ve bu teoriyi hayata geçirecek örgüt arasındaki uyumsuzluğu, devrimci teoriye uyumlu devrimci bir örgüt yaratarak aştı. Bu deneyime dayanarak sadece kaçınılabilecek hatalardan ve yanılgılardan sıyrılmakla kalmadı, aynı zamanda bu birikime teorik bir derinlik de kazandırdı. Rusya’da işçi hareketini “dağınıklık ve yalpalama” döneminden alarak devrime taşıdı. Bu süreç, aynı zamanda, Marksist devrim ve örgüt teorisinin, devrimin güncelliği koşullarında geliştirilerek zenginleştirilmesidir de.
Lenin’in yürüttüğü bu faaliyet ilk sınavını, RSDP’nin Temmuz 1903’te Brüksel’de başlayıp Londra’da tamamlanan 2. Kongresinde verdi
RSDİP 2. Kongresi ve Kongre Sonrası
Kongreye 25 Sosyal Demokrat örgütü temsilen, kimi iki oy hakkına sahip, 43 delege katıldı. Bu 43 delegenin büyük çoğunluğunu St. Petersburg İşçi Sınıfının Mücadele Birliği ve Emeğin Kurtuluşu grubundan oluşan Iskra grubu temsil ediyordu. Iskra grubunun dışında Kongrede Yahudi Bund grubu (5 delege), Ekonomistler (3 delege) ve hiçbir gruba dahil olmayan, Lenin’in bataklık olarak nitelendirdiği grup (6 delege) ile temsil edildi.
Kongrede olup bitenleri aktarmak yazının kapsamı içinde olmadığından, biz ancak konuyla bağlantılı olarak önemli gelişmelere değinmekle yetineceğiz. Kongre başlangıcında Iskra grubu’yla Ekonomistler arasında, özellikle parti – sınıf ilişkisi ve proletarya diktatörlüğü – demokrasi konularında bir tartışmaya sahne oldu. Kongrede ilk ciddi kırılma parti tüzüğünün 1. maddesinin görüşülmesi sırasında yaşandı. Lenin’in tüzüğün birinci maddesi ile ilgili önerisi; “Parti üyesi, parti programını kabul eden ve hem mali yönden hem parti örgütlerinden birine bizzat katılarak partiyi destekleyen kişidir.” ile Martov’un önerisi; “Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisinin üyesi, parti programını kabul eden, parti mali yönden destekleyen ve parti örgütlerinden birinin yönetimi altında partiye düzenli olarak kişisel yardımda bulunan kişidir.” karşı karşıya geldi. Martov’un önerisi kabul edildi. Her ne kadar bir tüzük maddesi üzerinde ortaya çıkmış olsa da, tartışmanın arka cephesinde devrim ve parti sorunu vardı. Martov’un kabul edilen önerisi devrimden reforma, devrimci partiden reformcu partiye örtülü bir geçişti.
Tüzüğün tartışılmasından sonraki oturumlarda önce Bund grubu, özerklik isteminin kabul edilmemesi, ve sonra da Raboçeye Dyelo grubu, yurtdışı temsilcisi olarak kabul edilmemesini protesto ederek kongreyi terk etti. Bundan sonra, kongre fiilen Iskra grubunun Kongresi olarak sürdü.
Iskra grubunda ilk bölünme merkez yayın organı seçimi sırasında yaşandı. Lenin ile Martovun önerileri karşı karşıya geldi. Lenin’in önerisi kabul edildi, Iskra grubu, azınlık (Menşevik) ve çoğunluk (Bolşevik) olarak bölündü. Esas “kıyamet” bundan sonra koptu. Lenin-Plehanov cephesinin karşısında Martov-Troçky cephesi oluştu. Martov kongre kararlarına uymayı reddederek, “köle olmadığını” ilan etti. Kriz Plehanov’un Menşevik safa geçmesiyle yeni bir boyut kazandı.
Plehanov, Lenin’i “sekter bir kast” yaratmakla “Bonapartizmi uygulamakla”, Martov; “partide sıkıyönetim ilan etmekle” suçladı. Troçky; Lenin’e, yöntemlerini “Jakobenlerin uzlaşmazlığının soluk bir karikatürüne” benzeterek saldırdı.
Çok geçmeden Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi (RSDİP) içindeki Menşevik- Bolşevik bölünmesi uluslararası bir niteliğe büründü. Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin (ASDP) tanınmış önderleri Kautsky, Bebel ve Rosa Menşevik saflarda yerini aldı. “Kautsky, Lenin’in Bolşevik görüşü savunan bir makalesini Neue Zeit’te yayınlamayı reddetmekle kalmadı, aynı zamanda Lenin’in tutumunu açıkça yeren bir mektubu yayınlanması için Menşevik Iskra’ya yolladı. Lenin’e en şiddetli saldırı Rosa’dan geldi. Rosa, Lenin’in “aşırı merkeziyetçiliğini” bürokratik olmakla, demokratik olmamakla suçladı. Bu salvoların ardından, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin yöneticilerinden en kıdemlisi Bebel, taraflara arabuluculuk yapmayı önerdi. Menşevikler tarafından hemen kabul edilen bu öneriyi Lenin kesinlikle reddetti.
Bu uluslararası saldırı Lenin’de en küçük bir tereddüte bile yol açmadı. Suçlamaları tek tek yanıtladı. Lenin bu yeni durumu “parti’nin parçalanması, tüzüğün paçavra haline getirilmesi” olarak nitelendirdi. Ve partiyi bu durumdan ancak bir kongrenin çıkartabileceğini savundu. Ancak Lenin’in bu önerisi bütünüyle Bolşevik olan merkez komite tarafından desteklenmedi. Bu Lenin’in ilk “Bolşevik yalnızlığı” oldu.
Lenin için bu durum geçici bir başarısızlıktı ve “Görevler doğru saptandığında, bu görevleri yerine getirmek amacıyla tekrar tekrar girişimde bulunmak için enerji mevcut olduğunda, geçici başarısızlıklar ancak küçük musibetler”di ve bunların üstesinden gelinebilirdi, Devrimci deneyim ve örgütsel ustalık, edinilebilen şeylerdir. Yeter ki insanda gerekli özellikleri edinme isteği olsun!”. (Lenin Bir Adım İleri İki Adım Geri, Sol Yay. s. 396)
Lenin’in ısrarlı tutumu sonucu Bolşevikler Ağustos 1914’ te Cenevre’de bir araya gelerek “çoğunluk Komiteleri Bürosunu” kurdular. Aynı yılın Aralık ayında merkez yayın organı olarak Vperyod’u (İleri) çıkararak bu “küçük musibetleri” aşmak için ilk adımı attılar.
Bu konferans, Lenin’in Ocak 1904’te parti üyelerine yaptığı; “Biz bir parti olmadığını kabul etme cesaretini göstereceğiz ve gerçek bir partinin kurulması ve sağlamlaştırılması çalışmasına baştan, ta baştan başlayacağız.” (age, s. 396) çağrısına Bolşeviklerin Bolşevikce cevabı oldu. Bölünmenin sersemletici etkisinden sıyrılan Bolşevikler 1905 Nisan ayında Londra’da RSDİP’in üçüncü kongresini topladı. Bu kongreyi protesto eden Menşevikler kendi kongrelerini Cenevre’de topladılar.
Örgütsel alanla ilgili bir sorun gibi ortaya çıkan ayrılığın zamanla örgütsel sorunlarla sınırlı olmadığı, Marksizm’in tüm ilkesel konularını, (devrim, parti, proletarya diktatörlüğü) kapsadığı ortaya çıktı. Bölünme Lenin’i haklı çıkardı. “Ne Yapmalı”da ortaya koyduğu parti- devrim, parti-teori, parti-sınıf ve parti-örgüt çerçevesinin doğruluğunu teyit etti. Sağlam temellere dayanmayan ideolojik birliği olmayan bir partinin siyasal, örgütsel ve taktik birliğinden de söz edilemeyeceği bir kez daha kanıtlandı.
Ama bu bölünmede asıl netliği sağlayan, partilerin bütün yönleriyle teori, politika, örgüt, taktik vb. sınandıkları 1905 devrimi oldu.
1905 Devrimi
Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi içinde kavganın bütün hızıyla sürdüğü 1903’de işçi hareketinin 1900’lerin başında başlayan yükselişi devam ediyordu. Otokrasi baskı ve şiddetle durduramadığı bu yükselişi durdurmanın yeni yollarını arıyordu. Zubatov’lar (işçi dernekleri) bu arayışın bir sonucu olarak ortaya çıktı. Çarlık polisinin denetiminde kurulacak işçi dernekleriyle hareketin önünün alınabileceği, en azından işçilerin siyasetle uğraşmasının engellenebileceği varsayılıyordu. Ama durum bunun tam tersi oldu. Bu dernekler işçileri siyasal mücadeleden koparmak bir yana, daha fazla siyasetin içerisine çekti. Bu Zubatov’ların en etkililerinden biri, başında papaz Gapon’un olduğu Saint Petersburg “Rus Fabrika ve Atölye İşçileri Meclisi”ydi. 1904 Aralık sonunda Putilov fabrikasında işten atılan dört işçinin işe alınması için başlatılan grev, bir anda tüm Petersburg’a yayıldı. 9 Ocak’ta binlerce işçi papaz Gapon’un öncülüğünde Çar’a dilekçe vermek üzere ellerinde taşıdıkları azizlerin resimleri ile Kışlık Saray’a yürüdüler. Askerlerin yürüyüşçülere ateş açması sonucu binlerce işçi öldü, binlercesi yaralandı. Gapon’un katliama verdiği “bizim artık bir çağrımız yok” cevabı bütün Rusya’ya yayıldı.
Devrim bir grevle başladı, sırasıyla bölge grevi, genel grev, tek, tek barikat savaşları, sokak savaşları yolunu izleyerek en tepe noktaya, ayaklanmaya ulaştı. Bir kıvılcım büyük bir yangın üretti. İşçi hareketini, köylü hareketi izledi. Çok yaygın olmasa da köylüler aristokratların topraklarını işgal etti, çiftlikler yağmalandı. Köylüleri, ordu içerisindeki askerin isyanı izledi. Potemkin Zırhlısı isyan bayrağını açarak, devrimin sembolleri arasındaki yerini aldı.
Devrime bütün toplumsal sınıflar ve partiler hazırlıksız yakalandı. İşçiler de, köylüler de, Çar da, burjuvalar da hazırlıksızdı. Ama en hazırlıksız olanlar, bölünerek kendi içlerinde güç kaybeden sosyal-demokratlardı. Devrimde her şey vardı; cesaret, kahramanlık, fedakarlık atılganlık vb.; eksik olan tek şey bilinç ve örgüttü. Bu iki eksik devrimde var olan bütün olumlu nitelikleri, kahramanlığı yere sermeye yetti.
Devrim 1905 sonbaharında zirveye ulaştı, Çarlık, zirvedeki devrimi bir hile ile dize getirmek için hiçbir gerçekliği olmayan Buligin Duması’nı devreye soktu. Amaç devrimi boğmaktı; boğma işini burjuvalar ve Ekonomistler birlikte üstlendiler. Ama Duma istenilen işi göremeyince lağvedildi. Bu, devrimin daha da yayılması ve büyümesi anlamına geldi. Ekim ve Aralık’ta devrim en tepe noktaya ulaştı. İşçi sınıfı devrimi bir üst aşamaya sıçratarak, silaha sarıldı. 1905 Ocağından önce “ Avrupa gericiliğinin kalesi ve halklar hapishanesi” olan Rusya, 1905’in Aralığında Avrupa’nın en demokratik ülkesi oldu.
Devrim sınıfların gerçek güçlerini, nereye kadar gidebileceklerini, aralarındaki ilişkilerin gerçek temelini ortaya koydu. Devrimle birlikte sınıfların eski durumu da değişti. Çarlık çatırdıyordu, burjuvalar çatırdayan çarlığa payanda görevini üstlenmişlerdi; işçi sınıfı ve köylülük de değişmişti. Artık işçiler 1905’in başında azizlerin resimlerini taşıyan işçiler değildi; silahlı mücadele yürütüyorlardı. Köylüler, köle değil, işgalciydi, askerler isyancıydı. Devrim, işçiler, köylüler ve askerler arasında fiili bir birlik oluşturdu. “İşçi ve Asker Temsilcileri Sovyeti” adında yeni bir örgüt yaratarak proletaryanın dünya devrimine armağan etti.
Siyasal hareketlerde devrimin ateşi ve sınavından geçtiler. Devrim Sosyal Demokrat hareketteki bölünmenin geçici bir sorun olmadığını ortaya koydu. Sosyal-demokrat hareketin iki kanadını (Bolşevik- Menşevik) teorik, siyasal ve taktik olarak birbirinden ayırırken, pratik ve örgütsel olarak yakınlaştırdı. Bolşevikleri, Menşevikleri, Sosyal-devrimciler ve partisiz işçileri, kendi bünyesinde bir araya getiren Sovyetler, Bolşeviklerle Menşevikleri yeniden RSDİP içinde bir araya getirdi.
1905 Bolşevik Finlandiya Konferansı, Bolşevik ve Menşevik merkez komitelerinin bir araya gelerek birlikte bir parti kongresi toplanması kararını aldı. Birlik Kongresi olarak adlandırılan 4. Kongre, Nisan 1906’da Stockholm’de toplandı. İki grup arasındaki bu birlik ilişkisi 1905 Aralığında silahlı ayaklanmanın ezilmesinden sonra da devam etti. İkinci ortak Kongre 1907’de Londra’da toplandı. Bu kongre aynı zamanda Bolşevik ve Menşevik’ler arasında devrim döneminde kurulan “yarım birliğin” de son kongresi oldu.
Bolşeviklerin İlk Sınavı
Rusya’da kurulu dengeleri altüst eden 1905 devrimi, hem Rusya hem de dünya sınıf hareketinde önemli sonuçlar yarattı. En başta dünya devriminin yeni merkezinin Rusya olduğu fiilen kanıtlandı. Devrim, 1848 devrimlerinin batı Avrupa’da oynadığı rolle kıyaslanmasa da, benzer bir rolü Doğu’da oynadı. Sömürge ve yarı sömürge ülkeleri devrim dalgasının içine çekti. 1906 İran, 1908 Türk ve 1911 Çin devrimlerini tetikledi.
İkincisi, devrim İşçi Köylü Asker Temsilcileri Sovyeti örgütlenmesiyle proletarya diktatörlüğünün yeni biçiminin nüvelerini oluşturarak dünya komünist ve işçi hareketi tarihinde yeni bir sayfayı araladı.
Üçüncüsü, kendiliğinden sınıf hareketi ile bilinçli, örgütlü komünist hareket arasındaki ilişki sorununu fiili olarak ortaya koydu. Grev hareketinden ayaklanmaya doğru izlediği yolla, zaferin, kitlelerin kendiliğinden hareketinin yıkıcı gücü ile komünist hareketin bilinçli örgütlü yıkıcı gücünün birliğinde olduğunu; tek başına birinin sonuç almaya yetmediğini; kendiliğinden patlamaları devrimle taçlandırmanın partinin niteliği sorunu olduğu kadar, devrimci hazırlık sorunu olduğunu da pratikte gösterdi.
Dördüncüsü, devrim Rusya’da mevcut partilerin gerçek kimlikleri ile siyaset sahnesine çıkmalarını sağlayarak, sınıf niteliklerini gizleyebilmelerini olanaksızlaştırdı. Sınıflara kendi güç ve güçsüzlüklerini görme olanağını sağladı. İşçi, Köylü, Asker Temsilcileri Sovyetleri işçi sınıfı ile köylülük arasındaki ittifakın pratik çözümünü sundu.
Beşincisi, RSDİP’deki bölünmenin tüzük maddesi ya da merkez organı seçimi sorunu olmadığını gösterdi, bölünmenin programatik ve taktiksel temellerini açığa çıkardı. O güne kadar gündeme gelmemiş sorunları (geçici devrimci hükümeti, kurucu meclis, Duma’ya katılım vb.) pratik olarak gündeme getirerek partiler için gerçek bir sınav alanı oldu.
Bolşevikler Aralık 1905’te Finlandiya Konferansı’nda “silahlı mücadele hazırlığı ve proletaryanın silahlandırılması kararını” alırken, Menşevikler aynı tarihlerde düzenledikleri Cenevre Konferansı’nda burjuvazi ve Çarlık karşısında kendilerini “aşırı muhalefet partisi” olarak konumlandırma kararı aldılar. Bu iki taktik Bolşevik Menşevik bölünmesinin gerçek niteliğini kavramak için yeterliydi. Menşevik taktik, İşçi sınıfını tıpkı 1848 devrimlerindeki gibi burjuvaziye mahkum ediyordu. Bu taktiğin karşısına Bolşevikler, köylükle ittifak halinde,” işçi sınıfının öncülüğünde ve hegemonyasında işçi köylü diktatörlüğü” taktiğiyle çıkarak zaferin yolunu ortaya koydular. Lenin Bolşeviklerin bu taktiğini 1905 devrimi deneyiminden yararlanarak şöyle ifade etti: “Biz kesintisiz devrimden yanayız. Yarı yolda durmayacağız”. (Lenin, Seçme Eserler, İnter Yay. cilt-III, s. 138)
Devrimin ortaya koyduğu en önemli deneyimlerden biri, harekete önderlik sorunuydu. Devrime hazırlıksız yakalanan sosyal demokrasi kitlelerin mücadelesinin gerisinde kaldı. Lenin devrimde Sosyal Demokrasinin bu durumu şöyle hakkında şunları yazdı; “Her zaman olduğu gibi pratik teoriyi önceledi.” … “işçiler kitleler halinde işe sarıldılar, fakat bununla da tatmin olmadılar, yine sordular: Şimdi ne olacak? – ve enerjik eylemler talep ettiler. Sosyal -demokrat proletaryanın önderleri bizler, Aralık’ta, alaylarını -birliklerinin büyük bölümünü savaşa aktif katılmayan – saçma bir biçimde mevzilendiren ordu generallerine benziyorduk. İşçi kitleleri enerjik kitle eylemleri için talimatlar gelmesini boşuna beklediler.” “Savaşa aktif katılmayan”generallerin şüphesiz en büyüğü, işçilere “silaha sarılmamalı” diye seslenen Plehanov’du. Lenin’in Plehanov’a cevabı; “tam tersine daha kararlı, daha enerjik ve daha büyük bir gözüpeklikle silahlara sarılınmalı, tek başına barışçıl grevin olanaksız olduğu, korkusuzca, amansızca silahlı mücadeleye başlamanın zorunlu olduğu kitlelere anlatılmalıydı.”oldu. (Age s. 330)
Menşevikler için hazırlıksız yakalanmak bir sorun değildi, çünkü onların görevi devrim değil, “aşırı muhalefet partisi” olmaktı. Ama Bolşevikler için hem ciddi bir sorun, hem de hayati bir deneyimdi. Bolşevikler hazırlıksızlığı bir mazeret olarak değil, önceden yapılması gereken, ama yapılmamış olanın yapılması olarak ele aldılar ve geç demeden ayaklanma hazırlığına giriştiler.
Grevden ayaklanmaya uzanan çizginin diğer bir özelliği de kitlelerin gerçek eğitiminin “ hiçbir zaman bizzat kitlelerin bağımsız politik ve özellikle de devrimci mücadelesinden ayrı ve onun dışında gerçekleşemez” olduğuydu. (age. s. 17)
Devrimin ilerlemesine bağlı olarak gelişen ve büyük bir devrimci enerjiye dönüşen bu eğitim aynı ölçüde bir etkiyi düşman saflarında yaratır. 1905 devriminde yaşanan da buydu. Devrim birkez daha gösterdi ki, devrimci enerji, kararlılık ve kahramanlık, düşman safta ve özellikle orduda bir bölünmeye ve saf değiştirmeye yol açar. Devrim sırasında kitlelerin kararlılığı ve cesareti ne kadar büyükse, devrimci partinin enerjisi ve yönetimi ne kadar etkiliyse, bölünme ve saf değiştirme de o kadar büyük olur. Savunma ve duraksama durumunda ise bunun tersi oluyor. Bu, iç savaşa hazırlanan bir parti için önemli bir ders ve deneyimdir.
1905 Aralığı’nda Moskova’daki ayaklanma, kitlelerin enerji eksikliğinden ziyade devrimci partinin enerji düşüklüğüne yenildi. Ayaklanma “sol” Sosyal Devrimciler ve Bolşeviklerin ortak kararıyla başlatıldı. Güçlerin dengesizliğine, hazırlığın yetersizliğine, bir de Menşevik Petersburg Sovyeti’nin başlatacağı genel grev*** -ki bu ayaklanmanın gündeme geldiği bir dönemde tam da yukarıda sözü edilen duraksamaya işaret eder- geri çekilince , Petersburg’daki ordu birlikleri Moskova’ya kaydırılarak ayaklanma bastırıldı.
İkincisi Sovyetlerin ortaya çıkışı ve niteliği üzerindeki tartışmaya ilişkindir. “Mücadelenin ateşi içinde ilginç bir kitle örgütü yaratıldı, ünlü İşçi Temsilcileri Konseyleri, her fabrikada işçi temsilcilerinin meclisleri. Ve bu İşçi Temsilcileri Konseyleri Rusya’nın birçok kentinde gitgide bir Geçici Devrimci Hükümet rolünü, ayaklanmanın organları ve yöneticileri rolünü üstlendiler.” (age s.-24)
Devrimle birlikte devrimin yükseliş aşamasında ortaya çıkan Sovyetler, Bolşevik ve Menşevikler arasında da yeni bir tartışmaya yol açtı. Menşevikler farklı partilerden işçileri bir araya getiren Sovyetlerde Bolşevik partinin karşıtını, Martov’un 2. Kongrede savunduğu partililerle partisizlerin bir arada olduğu partiyi gördüler, ona sarıldılar, onu yücelttiler. Bolşevikler ise biraz da bu Menşevik propagandanın etkisiyle partinin rolünü çaldığını düşünerek Sovyetlere soğuk durdular. Bu tartışmaya son noktayı yine Lenin koydu. Sovyetler mi, Parti mi? ikilemini ‘hem Sovyetler, hem parti’ olarak yanıtladı. Lenin’ göre “ Sosyalistlerin ve devrimci demokratların yazıya dökülmemiş geniş bir savaş ittifakı” olan İşçi Temsilcileri Sovyeti, bir “işçi parlamentosu ve parlamenter ve proleter öz yönetim organı” değildi.
“Bu organlar grev mücadelesinin organları olarak ortaya çıkmışlardı. Çok kısa süre içinde ve zorunluluğun baskısı ile hükümete karşı genel devrimci mücadelenin organları haline geldiler. Olayların gelişimi ve grevden ayaklanmaya geçiş sayesinde, karşı konulmaz biçimde, ayaklanma organlarına dönüştüler…… Bu partisiz kitle organlarını herhangi bir teori, herhangi birinin çağrıları, herhangi biri tarafından düşünülmüş bir taktik ya da parti doktrinleri değil, olguların şiddeti ayaklanma zorunluluğuna inandırmış ve bunları ayaklanma organları haline getirmiştir.
Bugün de bu tür organların oluşturulması, ayaklanma organlarının oluşturulması demektir, bu tür organlar oluşturma çağrısı, ayaklanma çağrısı demektir.” (age s. 358)
Lenin, Bolşevikleri Sovyetlerin abartılması tehlikesine karşı da uyardı. “Bu organların her zaman ve her koşul altında devrimci kitle hareketi için “zorunlu ve yeterli” olmadığının, bunların “ayaklanmayı sözcüğün gerçek anlamında örgütlemek için” yeterli olmayacağının altını çizdi ve “ayaklanmayı hayata geçirmek amacıyla bir askeri örgütün zorunlu olduğu”nu vurgulayarak, Sovyetleri “ayaklanmanın zaferi halinde oluşacak Geçici Devrimci Hükümet’in tohumları” olarak nitelendirdi. (age s. 358-359)
Lenin’in sonradan 1917 Ekim devriminin bir provası olarak nitelediği 1905 devrimi Bolşevik parti için tam bir sınav oldu. Parti strateji ve taktiğini doğrulayan bu devrim aynı zamanda partinin yetmezlikleri, ve eksiklerini de ortaya koydu.
– 1905 Devrimi’nde Bolşevikler mücadele biçimleri konusundaki şu Marksist tezi büyük bir ustalıkla uyguladılar. “Sosyal-demokrasi kollarını bağlamaz, faaliyetini peşinen saptanmış herhangi bir planla ya da peşinen saptanmış herhangi bir politik mücadele yöntemi ile sınırlamaz, partinin mevcut güçlerine uygun düştüğü… ölçüde bütün mücadele araçlarını tanır.”
-Devrimin her aşamasında bu aşamanın gerektirdiği mücadele biçimlerini büyük bir ustalık ve esneklikle devreye soktular.
– Devrim ile birlikte gelen özgürlük ortamında partinin illegal çekirdeğini koruyarak, legal mücadele olanaklarını (gazete, bildiri, miting, gösteri vb.) sonuna kadar kullandılar.
-Devrim sırasında cezalandırmalar ve kamulaştırmalara giriştiler.
-Devrimin yükseldiği dönemde Duma seçimlerini aktif olarak boykot ettiler.
-Devrimin en tepe noktasında, 1905 Aralığında Moskova’da silahlı ayaklanmayı başlattılar.
-Yenilgiden sonra mümkün olduğunca mevzilerini koruyarak geri çekildiler. Yeniden en sıkı disiplin ve illegalite dönemine girdiler. Yeniden en küçük işlerden başlayarak, karınca adımlarıyla yol almaya giriştiler.
-Son derece sınırlı legal olanaklardan yararlanmaktan geri durmadılar, 1907 Duma seçimlerine katıldılar, Duma’da işçi sınıfının davasını savundular.
Bütün bu süreç Lenin’in Ne Yapmalı’da ortaya koyduğu parti teorisi ve pratiğinin parlak bir doğrulanması oldu. İdeolojik, politik ve örgütsel birliğini koruyan, deneyimli profesyonel savaşçılardan oluşan bir savaş örgütünün “küçük musibetler” karşısında geçici yenilgiler yaşasa da yok edilemeyeceğini ve zaferinin engellenemeyeceğini ortaya koydu.
Gericilik Yılları
1905 yenilgisi Rusya’nın toplumsal yaşamında daha koyu bir gericilik, işçi hareketinde bir geri çekilme, suskunluk ve Sosyal Demokrat harekette bir “dağılma, ideolojik ve politik çözülme” döneminin de başlangıcı oldu. Devrim yıllarındaki gibi, gericilik yıllarında da Rusya’daki siyasal partiler sarsılmaya devam etti. Bolşevik Parti’de ortaya çıkan Otzovizm ve Ultimatomculuk akımlarına Menşevikler içindeki yeni bölünmeler ( partinin illegal varlığına son vermeyi savunan tasfiyeci akım) eklendi.
Lenin 1909’da kaleme aldığı “Doğru Yolda” yazısında partinin içinde bulunduğu durumla ilgili şunları yazdı; “Parti için bir dağılma, bir ideolojik, politik çözülme yılını, bir çözümsüzlük yılını geride bıraktık. Parti örgütlerinin tümü üye yitirdi, bazıları- özellikle de üyeleri arasında en az proleter bulunanlar – parça parça oldu. Devrimin yarattığı yarı-legal Parti kuruluşları birbiri ardından yok oldu. Parti içinde yıkımın etkisi altında olan bazı unsurlar için, şimdiye kadarki Sosyal Demokrat Parti’nin ayakta tutulup tutulmaması, onun davasının sürdürülüp sürdürülmemesi, yeniden illegaliteye geçip geçmemesi ve bunun nasıl yapılması gerektiği kuşkuyla karşılanır hale geldi … Hiç kuşkusuz kriz salt örgütsel değil, aynı zamanda ideolojik-politik bir kriz.”olduğunu belirterek, bu krizin ana nedeni; “işçi Partisinin kendisini onlardan temizlemek zorunda olduğu, işçi hareketine esas olarak burjuva-demokratik devrimin yakın bir zaferini umarak katılmış ve gericilik dönemine dayanamamış olan ikircikli entelektüel ve küçük burjuva unsurlardır.” olarak açıkladı. (Lenin, Seçme Eserler, İnter Yay. cilt IV s-13-14)
Lenin’in büyük bir öngörüyle 1905 devrimi sırasında partinin kapılarının işçilere açılmasını savunması sayesinde partinin varlığına kasteden bu akımların yıkıcı sonuçları bir nebze de olsa hafifletilebildi. Parti, işçi sınıfının yoğun olduğu ve mücadele geleneğinin güçlü olduğu işçi havzalarında tutunabildi.
Gericilik yılları da tıpkı 1905 devrimi gibi Bolşevik Parti için, yeni bir deneyim oldu. Yenilginin ardından en az zayiatla geri çekilmeyi, yeniden illegaliteye geçmeyi, yeni mücadele biçimlerini deneyerek, Duma’ya katılarak bu gerici kürsüyü mücadele için kullanmayı, partiyi küçük burjuva ögelerden arındırmayı ve sağlamlaştırmayı bu yıllarda öğrendi. Bu yıllar Lenin’in Ne Yapmalı’da ortaya koyduğu parti teorisi ve eylem planı için sınav yılları oldu. Parti bu sınavdan devrimin ve gericiliğin ateşinde çelikleşerek çıktı.
Bütün bu gericilik dönemi boyunca Bolşeviklerle Menşevikler arasında oluşan gönülsüz birlik 1912 yılına kadar sürdü. İşçi hareketinde yeni bir dönemin mayalandığı yıl olan 1912, gönülsüz birliğin de sonu oldu. Bolşevikler diğer gruplara, partiyi içine düştüğü atıllıktan kurtarmak için Ocak 1912 de Prag’da bir parti konferansının toplanmasını önerdiler. Bu öneri bütün diğer parti grupları, (Menşevikler, Otzovistler, Tasfiyeciler, Troçkistler, Bundcular) tarafından reddedildi. Ama Bolşevikler geri adım atmayarak Konferansı topladılar. Konferans yeni parti merkez komitesini seçti ve 1907’den beri partinin ortak yayın organı olan Pravda’yı parti merkez yayın organı olarak, Bolşeviklerin yönetiminde çıkarma kararı aldı. Troçki’nin girişimiyle Bolşeviklere karşı birleşen bütün diğer gruplar Ağustos 1912’de Viyana’da, Ağustos Bloğu adıyla anılan, bir konferans düzenlediler. Bolşevik karşıtlığı dışında hiçbir ortak noktası bulunmayan bu konferans hiçbir işlev göremeden dağıldı.
Bütün geriye çeken ayakbağlarından (Menşevikler, Ekonomistler. Bernsteinler ve Kautsky) kurtulup kendi yolunda yürüyen Bolşevikler, 1912 yılında yükselme trendine giren işçi hareketi ile yeniden buluştu. Bu buluşma Rusyada, 1917 Ekim devrimi’nde iktidarın fethi, dünya çapında, çürüyen ikinci Enternasyonale karşı, üçüncü Enternasyonalin kurulmasıyla sonuçlandı.
Halka İnceldiği Yerden Koptu
1917 Şubat devrimi patlak verdiğinde tarihçiler, bu devrimin hiçbir parti tarafından önceden bilinmediğinde hemfikirdiler. Lenin’in 1917’de Zürih’te işçi gençlik örgütünün düzenlediği bir toplantıda yaptığı konuşmada söylediklerini buna kanıt olarak gösterdiler. Lenin bu konuşmasını “Biz yaşlılar belki gelecekteki devrimin bu tayin edici savaşlarını göremeyeceğiz. Fakat ben. İsviçre’de ve bütün dünyada sosyalist hareket içinde böylesine mükemmel biçimde çalışan gençliğin, gelecek proleter devrimde sadece savaşmak değil, aynı zamanda zafer kazanmak mutluluğunu da yaşayacağına olan umudumu büyük bir güvenle ifade edebileceğime inanıyorum” sözleriyle bitirmişti. (Seçme Eserler, Cilt. III -29)
Şubat devrimi bu konuşmanın yapıldığı tarihten bir buçuk ay sonra patlak verdi. Tarihçilerin, Şubat devriminin önceden bilinemediğine dair tespitleri, kendiliğinden patlamaların nasıl, nerede ve ne zaman ortaya çıkacağının bilinemezliği anlamında doğru olsa da, Lenin ve Bolşevikler 1907 kapitalizmin krizi ve kapitalist dünyada sürmekte olan hummalı savaş hazırlığını dikkate alarak, dünya devriminin yeni bir dalgasının yaklaşmakta olduğuna sürekli olarak dikkat çektiler. Lenin daha 1908’de “ Dünya Politikasında Patlayıcı Madde” makalesinde, Avrupa ve Asya’nın çeşitli ülkelerindeki devrimci gelişmelere dikkat çekerek “proletaryanın uluslararası mücadelesinde önceki örnekleri çok daha aşan yeni bir safhanın çizgilerinin gayet açık bir şekilde” belirginleştiğini vurguladı. (Seçme Eserler, Cilt. IV s. 307)
1914’de başlayan emperyalist paylaşım savaşı, dünya sosyal demokrat hareketi ve işçi hareketini iki yönde etkiledi: Dünya sosyal demokrat hareketinde 1900’lerin başında ortaya çıkan bölünme, evrim sürecini tamamlayarak, savaşın başlamasıyla birlikte burjuvazinin devrimci işçi hareketine yönelik en etkili silahı haline geldi. Sosyal demokrat hareketin ana gövdesi işçi sınıfından koparak burjuvazi ile bütünleşti. Savaşla birlikte en tepe noktaya ulaşan milliyetçilik ve şovenizm, işçi hareketinde eski yurtseverce yanılsamaları yeniden dirilterek, işçi hareketinin “anavatan savunması” şiarı altında saf değiştiren sosyal demokrat hareketin arkasına eklemlenmesine yol açtı.
Öte yandan savaş, kapitalist sistemin mevcut krizini derinleştirerek, dünya devriminin nesnel koşullarını daha da olgunlaştırdı. Savaş ilerledikçe bizzat savaşın yol açtığı acılar ve sefaletle birlikte işçi hareketinde egemen olan yurtseverce yanılgılar da dağılmaya başladı.
Devrim, savaşın etkilerinin en fazla hissedildiği Rusya’da patlak verdi. Halka inceldiği yerden koptu. Rusya’nın özellikle batı cephesinde aldığı yenilgi egemen sınıf içindeki çelişkileri keskinleştirerek bir siyasal kaosa yol açtı. Hemen her askeri ve siyasal gelişme, hükümette bir bakanın istifasıyla sonuçlanıyordu. Bürokrasi iş göremez durumdaydı. Orduda itaatsizlik, isyan boyutlarına varmıştı. Savaşın yol açtığı acılar ve sefalet, kitlelerdeki öfkeyi daha da büyütüyordu. Devrim, egemen sınıf içinde kaosun büyüdüğü, kitle hareketlerinin yükseldiği böylesi bir devrimci ortamda kendiliğinden bir patlamayla ortaya çıktı. Tıpkı 1905 devrimi gibi grevlerden gösterilere, genel grevden silahlı ayaklanmaya doğru bir yol izledi. Lenin iki devrim arasındaki bu benzerliği tarihin tekerrürü olarak nitelendirdi.
Devrimin ilk kıvılcımı 21 Şubat’ta Putilov işçilerinin, işverenin lokavt ilan etmesi üzerine başlattıkları grevle çakıldı. Bu grevi kadınların 23 Şubat Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü’nde ekmek kıtlığını protesto etmek için sokaklara çıkması izledi. Bu gösteride 1907’de derlenen kızıl bayraklar yeniden ortaya çıktı.
Aynı gün Bolşeviklerin öteden beri örgütlü olduğu Vyborg bölgesi işçilerinin grevi başladı. Grev kısa sürede Petrograd’ın diğer işçi semtlerine yayıldı. 25 Şubat’ta Bolşevikler, genel grev çağrısı yaptı. Gösteri ve grevlerin büyümesi karşısında Çar, askeri birliklere gösterilerin bastırılması emrini verdi. 27 Şubat’ta ayaklanma askeri birliklere sıçradı.26 Şubat’ta işçilere ateş açan Volinski alayı, bir daha işçilere ateş açmama kararı aldı. Birçok askeri birlikte askerler kışlaları terk ederek işçilere katıldılar. 28 Şubat’ta işçilerin ve askerlerin katıldığı ayaklanma en tepe noktasına ulaştı. Silahlı işçi ve askerler, Peter ve Paul kalesini işgal ettiler. Yakalayabildikleri hükümet üyelerini tutuklamaya başladılar.
1905 devrimindeki gibi, ilk kez Petrograd’da ortaya çıkan işçi vekilleri Sovyetleri, kısa sürede askerleri ve köylüleri de içine alarak ülkenin tümüne yayıldı ve Rusya’nın tek gücü haline geldi. Artık iktidar fiili olarak işçi ve asker Sovyetlerinin elindeydi.
Ancak fiili iktidarın Sovyetlerde oluşu, iktidar sorununun çözümü için yeterli değildi. Sovyetlerin, Rusya’nın tek siyasi iktidarı olmasının önündeki başlıca engel bizzat Sovyetlerin toplumsal bileşimi ve bu bileşime egemen olan siyasetin, siyasi iktidarın niteliğine ilişkin görüşleriydi. Duma’da bir geçici burjuva hükümetin kurulmasını olanaklı hale getirerek ikili iktidarın oluşmasına yol açan bizzat Sovyetlerin bu bileşimi ve bileşime egemen olan Menşevik ve Sosyalist Devrimci görüşlerdi.
Menşeviklerin Sovyetlerdeki en etkili liderlerinden biri olan Tsereteli, iktidarla ve Sovyetlerin rolüyle ilgili görüşlerini şöyle özetliyordu : “Burjuvaziyle bir uzlaşmaya varılması zorunludur. Devrimin izleyebileceği başka bir yol yoktur. Tüm iktidarın elimizde olduğu ve bir parmak hareketiyle hükümeti alaşağı edebileceğimiz doğru; ancak bu, devrimi bozguna uğratmak anlamına gelir.” (Tony Cliff, Cilt-II s. 112)
Sovyetlerin 2 Mart 1917 tarihli toplantısında, “devrimi bozguna uğratmamak” adına Menşevik ve Sosyalist Devrimci (SD) çoğunluk oylarıyla iktidar Geçici Hükümet’e devredildi.
Şubattan Ekime; Sosyalist Devrim
Şubat devrimi gerçekleştiğinde Bolşevik liderlerin önemli bir kısmı ya Sibirya’da sürgünde, (Stalin, Kamenev, Murolov) ya da yurt dışındaydı (Lenin, Zinovyev, Buharin, vb.) Merkez Komitenin Rusya Bürosu üç kişilik bir komiteden oluşuyordu (Şliapnikov, Molotov, Zalutski). Petersburg komite üyeleri 26 Mart gösterileri sırasında tutuklanmıştı. Buna rağmen Bolşevikler Şubat Devrimi’nde özellikle Vyborg işçi bölgesinde önemli bir rol oynadılar. Çoğu grevi ve gösteriyi düzenleyen Bolşeviklerdi.
Gerek Bolşevik Parti Merkez komitesi Rusya bürosu, gerekse Vyborg bölge komitesi Geçici Hükümet’e karşı tutarlı bir tavır izlediler. Sovyetlerin iktidarı alması gerektiğini savunarak Geçici Hükümet’e destek verilmesini reddettiler. Ancak bu durum devrimin izlemesi gereken yol konusunda Bolşevikler arasında kafa karışıklığı olmadığı anlamına gelmiyordu. Sovyetlerin iktidarı kendi elleriyle geçici hükümeti devretme kararı aldığı 2 Mart toplantısında, 40 Bolşevik temsilciden ancak 15’i karar aleyhine oy kullanmıştı. Petrograd Sovyet’inin toplantısında Bolşevik temsilcilerin iktidarı alması için Sovyetlere çağrıda bulunan bir karar tasarısının oylaması sırasında da aynı durum ortaya çıktı, Bolşeviklerin bir kısmı kendi karar tasarısına oy vermedi.
Geçici Hükümet’e karşı tavır konusunda Bolşevik Partide asıl yanılsama ve savrulma sürgündeki merkez komite üyelerinin (Stalin ve Kamenev ve Muralov) Petrograd’a dönmesinden büyüdü.
Parti içindeki bu çalkantılı durum 27 Mart’ta Petrograd’da yapılan Rusya geneli Bolşevik toplantısında tartışıldı.. Toplantının gündemini Geçici Hükümet’e karşı takınılacak tavır ve savaş konusundaki Kamenev’in görüşlerinin tartışılması oluşturdu. Stalin toplantıda Geçici Hükümet’e karşı tavrı “Geçici Hükümet devrimi pekiştirdiği sürece ona destek verelim, karşı devrimci olduğu noktada ise ona destek verilmesini kabul edemeyiz” olarak açıkladı. (İktidara Giden Yol s. 274)
Toplantıda karşı yönde görüşler ileri sürülse de çoğunluk Stalin’in önerisini destekledi. Kamenev’in savaşa karşı dile getirdiği Menşevik görüşler toplantıda hararetli tartışmalara yol açtı. Stalin ve Muralov, Kamenev’in görüşlerine katılmadıklarını açıklasalar da Konferans bu konuda bir karar alamadan dağıldı.
Lenin, Bolşevik Parti’de bu tartışmaların olduğu dönemde Zürih’teydi; tartışmaya Zürih’ten, uzaktan mektuplar dizisiyle katılmaya çalıştı. Ancak Lenin’in mektupları uzakta olması, ülkedeki durumu tam olarak görememesi ve Menşevikler ile oluşan olumlu havayı dinamitleyeceği gerekçesiyle Pravda yazı kurulu tarafından sansür edildi.
Bolşevik Partideki bu kafa karışıklığı ve savrulmalara yol açan şey, Rusya’da devrimci sürecin özgünlüğü nedeniyle -iktidar ikiliği- devrimin hâlâ burjuva demokratik aşamada olduğu yanılsamasıydı. Bolşevik Parti’deki bu kafa karışıklığı ancak Lenin’in Petrograd’a gelmesiyle dağılmaya başladı.
Lenin 22 Martta 32 kişiden oluşan bir Bolşevik grupla Almanya’dan mühürlü bir trenle Rusya’ya döndü. Bu tren 1917, 3-4 Temmuz olayları sırasında Lenin’in Menşevikler tarafından Alman ajanı olmakla suçlanmasına ve hakkında tutuklama kararı çıkarılmasına yol açacaktı. Ancak bu yolu izleyerek Rusya’ya dönen sadece Lenin değildi. 5 Mart’ta Menşevik liderlerden Martov da aynı yolu izleyerek Rusya’ya döndü. Bu yolculukta 58 Menşevik, 48 Bund’cu, 34 SD, 18-25 Anarko komünist, 22 partisiz olmak üzere 257 kişi Martov’la birlikteydi.
Lenin 3 Nisan 1917 akşamı Petersburg Finlandiya Garına ulaştı. Garda Bolşevikler tarafından karşılandı, bekleyen kalabalığa kısa bir konuşma yaptı. Rus devrimini selamlayarak başladığı konuşmasını “Bugün değilse yarın tüm Avrupa emperyalizminin çökmesi her an beklenebilir. Sizler tarafından gerçekleştirilen Rus devrimi, bu süreci başlattı ve yeni bir devrin başlangıcı oldu. Yaşasın dünya sosyalist devrimi.” sözleriyle bitirdi.
5 Temmuz’da Lenin, Sovyet oturumlarının yapıldığı Tauride sarayında Bolşevik, Menşevik ve bağımsızların oluşturduğu bir sosyal demokrat topluluğa seslendi. Bu toplantıda ilk kez Nisan tezlerini okudu. Tezler sadece Menşeviklerde değil, Bolşeviklerde de şok etkisi yarattı. Eski Bolşevik Bogdanov; “ sayıklama, bir delinin sayıklamaları” diye bağırarak Lenin’in konuşmasını kesti, başka bir eski Bolşevik Goldanberg; Lenin’in, “30 yıldan beri boş olan Avrupa tahtına, Bakunin’in tahtına adaylığını koyduğunu” söyledi. Lenin sataşmalara aldırmadan salondan çıktı.
5 Nisan akşamı tezler Bolşevik yöneticilerin toplantısında yeniden okundu; Molotov, Kolantai, ve Şliapnikov dışında hiç kimse Lenin’i desteklemedi. Bu Lenin’in Parti içindeki ikinci büyük yalnızlığıydı. Birincisini, 1903 RSDİP 2. Kongresindeki Menşevik- Bolşevik bölünmesinde yaşamıştı. Ancak bu yalnızlık birincisinden daha az etkili oldu ve daha kısa sürdü. İki hafta sonra Parti’nin büyük çoğunluğu Lenin’le birlikteydi.
Lenin Uzaktan Mektuplar’ında, Şubat devriminin bir mucize olmadığını, bu devrimin gerçekleşmesinin arkasında 1905 devrimci deneyiminin ve emperyalist savaşın büyüttüğü devrimci durumun olduğunu, savaşın devrimde “rejisörlük rolü üstlendiğini” belirttikten sonra; Rusya’da, biri burjuvazi ve burjuvalaşmış toprak sahipleri, diğeri işçi ve asker Sovyetleri olmak üzere ikili bir iktidarın oluştuğunu, ikinci iktidarın içinde bulunduğu bilinç ve örgütsel gerilik nedeniyle iktidarı kendi elleriyle burjuvaziye teslim ettiğini, iktidarın burjuvaziye geçişi –sınıfsal el değiştirmesi- anlamında devrimin birinci aşamasının “tamamlandığını”, sosyalist devrimin gündemde olduğunu, Bolşevik Parti içinde dillendirilen “devrimci anavatan savunması” görüşünün yanlış olduğunu, buna taviz vermenin sosyal şovenizme evet demek anlamına geleceğini, “devrimci anavatan savunmasının” ancak Sovyetlerin iktidarında söz konusu olabileceğini, “Rusya’daki özgün durumun özelliğinin devrimin birinci aşamasından ikinci aşamasına geçişten ibaret olduğunu”, bu koşullarda Geçici Hükümet’e en ufak bir desteğin söz konusu olamayacağını, Bolşeviklerin şiarının “Bütün iktidar Sovyetlere” olması gerektiğini, bunun Sovyetlerde bilinç ve örgüt bakımından devrimci bir değişim gerçekleşmesine bağlı olduğunu, partinin bu aşamadaki görevinin bu değişimi sağlamak üzere harekete geçmek olduğunu belirtiyordu. Mektuplar, çürümüş II. Enternasyonalin yerine yeni bir enternasyonalin kurulması çağrısıyla son buluyordu.
Pavda’da yayınlanmasından sonra Lenin’in tezleri partide tartışılmaya başladı. Tezlere ilişkin tartışma daha çok Lenin’le Kamenev arasında bir polemik olarak gelişti.
Sürmekte olan bu tartışma Partinin 24-29 Nisan tarihleri arasında toplanacak olan Bolşeviklerin Tüm Rusya Konferansı’nda sonuçlanacaktı. Lenin bu toplantıya tezlerini daha da ayrıntılandırarak hazırlandı.
Lenin’in tezlerine karşı çıkanların (Kamanev, Rikov) temel dayanağını Rusya’da demokratik devrimin tamamlanmadığı ve Rusya’nın toplumsal koşullarının sosyalist devrim için uygun olmadığı savına dayanıyordu. Lenin toplantıda yaptığı konuşmada bu tezleri bir bir çürüttü.
Toplantı sırasında Stalin ve Zinovyev, Kamenev’e karşı Lenin’i destekleyen birer konuşma yaptı. Uzun tartışmalardan sonra konferans, Lenin’in Nisan tezlerini; geçici hükümetin desteklenmesi, bütün iktidarın Sovyetlere geçmesi, savaşa karşı iç savaşın savunulması, devrimci savunmacılık tezini kınanması, iktidar Sovyetlere geçmeden demokratik bir barışın olamayacağına, dair tezleri 7 çekimser oya karşılık oybirliğiyle onayladı. Toplantıda devrimci bir enternasyonalin kurulması konusu Zinovyev’in önerisiyle başka bir biçim aldı. Zinovyev’in, Zimmerwald’cıların 18 Mayısta Stockholm’de yapacakları toplantıya katılma önerisi Lenin’in karşı oyuyla kabul edildi.
Konferans mevcut ulusal ve uluslararası durumda partinin yeni politikası ve taktiklerini belirledi. Bolşevik Parti, Konferanstan ideolojik, politik ve örgütsel birliğini güçlendirerek çıktı. Parti iki ay süren bir bocalamadan sonra yeniden Lenin’in etrafında kenetlendi. Artık parti ana görevine, konferansta alınan kararların hayata geçirilmesi görevine dönebilirdi. Şüphesiz konferansta alınan kararların belirleyici olanı bütün iktidarın Sovyetlere geçmesini öngören karardı. Bunun için yapılması gereken, Lenin’in deyimiyle, “Sovyetlerin sayısını çoğaltmak, güçlerini artırmak ve partimiz içinde birleştirmekti.” (Seçme Eserler, Cilt-VI -89)
Konferans, Partinin yeni merkez komitesini de seçti. Lenin-104 oy, Zinovyev-101, Stalin-97, Kamanev-95, Miliutin-88, Nogin-76, Sverdlov-71, Smilga-53, Federov-48 oyla yeni MK’yi oluşturdu. (Tony Cliff , Cilt II s. 166)
Hem Bolşevik partide hem de SD ve Menşeviklerde Lenin’in tezlerine karşı çıkış şu iki noktada düğümleniyordu; birincisi, Lenin’in “bütün iktidar Sovyetlere” çağrısının bir silahlı ayaklanma çağrısı olduğu, ikincisi de bu çağrının doğrudan sosyalizme geçişi öngördüğüydü. Lenin bu çağrının doğrudan ve hemen bir ayaklanma çağrısı anlamına gelmediğini, “Rusya da iktidar ikiliğine yol açan koşulların –“proletaryanın sayısal zayıflığı, sınıf bilinci ve örgütlenmedeki yetersizliği”- ortadan kaldırılmadan yani, Sovyetleri geçici burjuva hükümete mahkum eden, SD ve Menşeviklerin Sovyetlerdeki üstünlüğüne son verilmeden Sovyetlerin iktidarı alamayacağını vurguladı. Lenin’e göre iktidar ikiliği uzun süre devam edemezdi; Çünkü; “Bir devlet içinde iki devlet erki var olamaz. Onlardan biri çekilmek zorundadır, ve tüm Rus burjuvazisi daha şimdiden var gücüyle, İşçi ve Asker Temsilcileri Sovyetleri’ni olası bütün araçlarla her yerde bir kenara itmeye, zayıflatmaya, bir hiçe indirgemeye ve burjuvazinin mutlak egemenliğini kurmaya çalışıyor.” (Seçme Eserler, Cilt-VI s. 61)
Burjuvazinin Sovyetleri ortadan kaldırma girişimi, ancak Sovyetlerde devrimci bir değişimin gerçekleşmesiyle önlenebilirdi. Bunu sağlayacak olan Sovyetlerde çoğunluğu kazanmaya yönelik sabırlı ve kararlı bir çalışmaydı.
İzleyen dönemde Bolşeviklerin faaliyetine yön veren iki temel belgi Sovyetlerde çoğonluğun kazanılması ve partinin silahlı ayaklanmaya hazırlanmasıydı. Bolşeviklerin Mayıs’tan Ekime kadar tüm faaliyetlerine bu iki belgi yön verdi.
Bu süre içindeki iç gelişmeler de Bolşeviklerden yanaydı. Menşevik ve SD’lerin desteğini arkasına alan burjuva Geçici Hükümet işçi, asker ve köylülerin istemlerinin hiçbirine çözüm üretememiş, tersine Sovyetleri etkisizleştirmeye çalışmıştı.
Boş vaatlerle yetinmeyen işçi, asker ve köylüler Bolşeviklerin önerdiği önlemleri kendi alanlarında fiilen uygulamaya geçtiler. Devrimden sonra hızla büyüyen fabrika komiteleri işyerlerinde ücretler, çalışma koşulları, işe alma ve çıkarma vb. konularda denetimi ellerine aldılar. Geçici Hükümetin savaş bakanı Kerenski’nin orduda disiplini sağlamaya yönelik tüm direktiflerine karşın askerler, Bolşeviklerin önerilerini – subayların seçimle belirlenmesi ve geri çağrılabilir olması – fiilen uygulamaya başlamışlardı. Köylüler için de durum farklı değildi. Köylüler tarım reformunun sürekli ileri bir tarihe ( Kurucu Meclis’in toplanmasına) ertelenmesine tepki olarak işi kendi ellerine aldılar, toprakları işgal etmeye, büyük toprak sahiplerinin, ürünlerine, mülklerine ve araçlarına el koymaya, toprak kirasını düşürmeye başladılar. Geçici Hükümetin icraatı ise, işgalci köylülerin üzerine asker göndermek oldu. Geçici Hükümetin köylü isyanlarını askerle bastırmaya yönelmesi, köylülük üzerinde büyük etkisi olan SD’lerde sağ ve sol biçiminde bir bölünmeye yol açtı. Sol SD’ler Bolşeviklerle yakınlaştı.
Uluslararası durum da Bolşeviklerin lehineydi. Orduda dağılma ve devrimcileşme sürüyordu. Cephede Rus ve Alman askerler arasında kardeşleşmeler, burjuvaziyi rahatsız edecek boyutlardaydı. Kısaca Lenin’in, devrimin “rejisörü” dediği savaş, uluslararası durumu devrimcileştirmeye devam ediyordu.
Bolşevik Parti’nin Geçici Hükümetin müttefiklerin (İngiltere ve Fransa) baskısıyla yeniden savaş hazırlıklarına başlamasını protesto etmek için 10 Haziran’da barışçı bir gösteri düzenleme kararı, Menşevik ve SD ağırlıklı Sovyet Yürütme Komitesi tarafından yasaklandı. Bolşeviklerin geri adım atmasını fırsat olarak değerlendiren Sovyet Yönetimi 18 Haziran’da Bolşeviklere karşı bir gövde gösterisi düzenleme kararı aldı. 18 Haziran’da yaklaşık yarım milyon insan Petrograd sokaklarındaydı. Gösteri Menşevik ve SD’lerin umduğu gibi, Bolşeviklere karşı bir gövde gösterisi değil, tersine Bolşeviklerin bir gövde gösterisi oldu. Göstericiler, Bolşeviklerin “iktidar Sovyetlere,” kahrolsun 10 kapitalist bakan”, “gecekondulara barış, saraylara savaş” sloganlarını haykırdılar. Bu Sovyetlerde dengenin hızla Bolşeviklerden yana değiştiğinin ve devrimin kapıda olduğunun güçlü bir işaretiydi. Burjuvazi bunu kavramakta gecikmedi. Geçici Hükümet tıpkı 1905 ve 1917 Şubat devriminde olduğu gibi, devrimi, savaşla boğmak yoluna gitti. Kerenski19 Haziran’da orduya Almanlara karşı saldırı emri verdi. Burjuvazinin hesabı, savaşın yaratacağı milliyetçi, şoven dalgadan yararlanarak Sovyetleri tümden ortadan kaldırmaktı. Ancak hesap tutmadı, 1905 ve 1917 Şubatındaki gibi geri tepti.
Ordunun Almanlar karşısında hezimete uğraması, kitlelerde Geçici Hükümet’e karşı öfkeyi daha da büyüttü. Öfke 3 Temmuzda büyük bir patlamaya dönüştü. Aynı gün Kadetler, Sovyet yönetimiyle Bolşevikleri karşı karşıya bırakmak amacıyla hükümetten çekildiklerini açıkladılar. Kerenski Geçici Hükümetin başkanı oldu. Kerenski’nin niyeti, Bolşeviklerin 3 Temmuz gösterisini provoke edip, silahlı bir ayaklanma gibi göstererek, Bolşeviklere karşı bir saldırının başlatılmasını sağlamaktı. Bunda kısmen de başarılı oldu. Gösteri sırasında hemen her öfkeli kitle eyleminde yaşanan “taşkınlıklar” yaşandı. 4 Temmuzda Bolşevikler, provokasyonu boşa çıkarmak için eylemlerin sonlandırıldığını açıkladılar. Bu, karşı devrim için yeni bir saldırının başlangıcı oldu. Çarın karşı devrimci birlikleri Petrograd’a sevkedildi. Aynı anda Bolşeviklere karşı pogromlar başlatıldı. Pravda bürosu ve basıldığı matbaa, tahrip edildi. Lenin’in Alman ajanı olduğu söylentisi yayıldı. Bolşevik önderler hakkında tutuklama kararı çıkartıldı. Kamenev ve Kollontai ile birlikte Troçki de tutuklandı. Lenin ve Zinovyev yeniden illegaliteye geçtiler.
Daha önceki bütün devrimlerden sonra (1848 – 1871 devrimleri) burjuvazinin ilk işi , işçi ve devrimci birliklerin silahsızlandırılması olmuştu. Bu kural, 3 – 4 Temmuzu izleyen günlerde Rus burjuvazisi tarafından da uygulandı. Geçici Hükümet, ayaklanma bahanesiyle devrimci işçi ve askerlerin silahsızlandırılması emrini verdi. Ancak bu kez silahlı işçi ve askerler, öncekiler gibi burjuvazinin tuzağına düşecek kadar deneyimsiz ve “toy” değillerdi. Karşı devrimin ise, işçi ve askerleri zorla silahsızlandıracak bir gücü yoktu.
Karşı devrimin işçi ve askerleri silahsızlandırma girişimi, küçük bazı başarılar dışında bir sonuç vermedi. Silahlı işçi ve askerlerin büyük bir bölümü silahsızlanmayı reddetti.
3-4 Temmuz saldırılarının ardından 26 Temmuzda (26 Temmuz- 3 Ağustos) Bolşevik Partisi 6. Kongresi yapıldı. Bu Kongre, 1907 Kongresinden sonra düzenlenen ilk kongre idi. Bu kongrede Troçki’yle birlikte hareket eden Mejrayonzi (Bölgeler arası birleşik sosyal demokrat örgütü) grubundan Troçki ve Uritski, MK üyeliğine, Joffe de aday üyeliğe seçildi.
3-4 Temmuzda Bolşeviklere karşı düzenlenen pogromlara rağmen Bolşeviklerin Sovyetler içindeki yükselişleri, Rus burjuvazisi için ölüm çanlarının çaldığının habercileriydi. Bu kez devrimi boğma görevini Krenski yerine Genel Kurmay başkanı General Kornilov üstlendi. Kornilov İtilaf ( İngiltere, Fransa) devletlerinin desteğini de arkasına alarak 26 Ağustosta yayınladığı bir genelge ile iktidara el koyduğunu duyurdu. Kornilov birlikleri Petrograd’a doğru yürüyüşe geçti.
27 Ağustos’ta Petrograd Sovyetinin Bolşevik fraksiyonu “bütün iktidar Sovyetlere” şiarı altında işçi ve askerleri Kornilov’a karşı silahlandırma kararı aldı. Kızıl Muhafızların sayısı kısa sürede 50 bine ulaştı. Bu gelişme karşısında Petrograd Sovyet’i de sessiz kalamadı. Kornilov ayaklanmasından kısa bir süre sonra Petrograd Sovyeti 31 Ağustosta “Sovyetlere sorumlu” bir hükümet kurulabileceği kararını oy çokluğuyla kabul etti. Aynı doğrultuda bir karar, VTSIK’nın köylü temsilcileri Sovyetleriyle yaptığı ortak oturum ve Moskova Menşevik Komite toplantısında da alındı. Lenin ve Bolşevikler, burjuvazinin içinde yer almadığı, (SD ve Menşeviklerin oluşturacağı) böyle bir uzlaşmayı, Sovyetlere karşı sorumlu olma ve Bolşevikler için tam görüş özgürlüğü şartıyla destekleyebileceklerini, bunun aynı zamanda devrimin barışçıl gelişmesi için de son bir şans olduğunu belirttiler. (age. s. 216)
Lenin bu koşullarda bile Kerenski hükümetinin desteklenmesinin mümkün olmadığını vurguladı; “Kerenski Hükümeti’ni şimdi bile desteklemeıneliyiz. Bu ilkesizlik olur. Şu sorulacak: Kornilov’a karşı mücadele etmemeli mi? Elbette etmeli! Fakat bu bir ve aynı şey değil, burada bir sınır var. Bu sınır, “uzlaşmacılığa” düşen, kendini olayların akışına kaptıran bazı Bolşevikler tarafından aşılmaktadır.” Seçme Eserler, Cilt-VI s. 213)
Kornilov darbesi Sovyetlerin müdahalesiyle önlendi; ne var ki, Menşevik ve SD’lerin burjuvaziden kopuşu çok kısa sürdü. Bolşeviklerin önerisi burjuvaziyle yeniden uzlaşan Menşevik ve SD’ler tarafından reddedildi. Bu devrimin barışçı gelişmesinin de sonu oldu.
Kornilov darbesinin önlenmesinin ardından Bolşeviklerin Sovyetlerdeki gücü hızla büyüdü. Eylül başında Petrograd Sovyetinde üstünlük Bolşeviklere geçti. Darbeden sonra serbest bırakılan Troçki, Petrograd Sovyeti başkanı oldu. Bu Sovyet bünyesindeki “askeri devrimci komite” yeniden organize edildi. Troçki bu komitenin de başkanlığını üstlendi. Petrograd Sovyetini Moskova ve diğer sanayi bölgelerindeki ( Kiev, Kazan, Bakû, Nikolayev vb.) Sovyetler izledi. Bolşevikler ülke çapında 216 Sovyet’te üstün durumdaydı. Partinin Temmuzda 240 bin olan üye sayısı, Ekimde 350 bine yükseldi. Kerenski’nin umudunu bağladığı Baltık donanmasında bile üstünlük sol SD’ler ve Bolşeviklerdeydi. Bolşeviklerin en güçsüz olduğu köylerde bile, Ekimde 203 köylü grupları vardı. (İktidara Giden Yol s. 293).
Lenin, hızla Bolşevikler lehine değişen toplumsal ve siyasal gelişmeleri dikkate alarak Eylül 1917’de MK’ya krizin olgunlaştığı ve hemen silahlı bir ayaklanmanın hazırlıklarına başlanması için harekete geçilmesi gerektiğini belirten üç mektup yazdı; “Bolşevikler şimdi, iki başkentte İşçi ve Asker Temsilcileri Sovyetlerinde çoğunluğu elde ettikten sonra, devlet iktidarını kendi ellerine alabilirler ve almalıdırlar. Alabilirler, çünkü iki başkent halkının devrimci unsurlarının aktif çoğunluğu, kitleleri beraberinde götürmeye, düşmanın direnişini aşmaya, onu bizzat yenmeye, iktidarı ele geçirmeye ve korumaya yeter…Kurucu Meclis de “beklenemez”, çünkü Petrograd’ın teslim edilmesiyle Kerenski ve ortakları Kurucu Meclis’i herhangi bir zamanda giimletebilirler. Sadece bizim Partimiz, iktidarı ele geçirdikten sonra Kurucu Meclis in toplanmasını garantileyebilir.”….
“Bolşeviklerin “biçimsel” çoğunluğunu beklemek saflık olur. Hiçbir devrim bunu beklemez. Kerenski ve ortakları da beklemiyor, Petrograd’ın teslimini hazırlıyorlar. … İktidarı şimdi ele geçirmezsek tarih bizi affetmeyecektir.
Aygıtımız mı yok? İşte aygıtımız: Sovyetler ve demokratik örgütler. Uluslararası durum tam da şimdi, İngiltere ile Almanya arasında ayrı barışın öngününde bizden yanadır. Tam da şimdi halklara barış sunmak muzaffer olmak demektir.
Moskova’da ve Petrograd’da iktidar aynı zamanda ele geçirilmelidir (kimin başlayacağı önemli değil; hatta belki de başlangıcı Moskova yapabilir). Mutlaka ve hiç kuşkusuz muzaffer olacağız.” (Seçme Eserler, Cilt-VI s. 223-225)
Lenin “Kriz Olgunlaşmıştır” başlıklı üçüncü mektubunda, şu anda devrimi gerçekleştirebilecek tek partinin sahip olduğu devrimci örgüt ve sınıf desteğiyle Bolşeviklerin olduğunu “Çok verilenden çok istenir!” sözüyle vurguladı.
Lenin’in Merkez Komite’ye yazdığı bu üç mektup parti – sınıf ilişkisine dayanan devrim teorisinin parlak bir açıklamasıydı. Lenin daha Ne Yapmalı’da bu teoriyi “bilimsel komünizm ile işçi hareketinin birliği olarak ortaya koydu. 1905 Devriminin ortaya çıkardığı yeni örgüt biçimini – Sovyetler – dikkate alarak teorisini daha da somutladı. 1917 Şubat devriminden sonra bütün iktidar Sovyetlere sloganının hemen ve doğrudan bir silahlı ayaklanma çağrısı olmadığını, Sovyetlerde Menşevik ve Sosyalist Devrimcilerin üstünlüğüyle gerekçelendirdi. Ekimde Sovyetlerdeki güç değişiminin Bolşeviklerden yana geçmesiyle, tereddüt etmeden silahlı ayaklanma çağrısı yaptı. Çünkü; Sovyetlerde çoğunluk – örgütlü kitlenin çoğunluğu – Bolşeviklerden yanaydı ve bu devrimin zaferi için gerekli iki koşulun, parti ve aktif çoğunluğun oluştuğuna işaret etmekteydi.
Bolşevik Parti içinde ayaklanmaya ilişkin bu tartışmanın arka planını devrim teorisine ilişkin Bolşevik ve Menşevik tezler oluşturuyordu. Lenin zaferi, parti ve onu izleyen kitlenin Sovyetlerdeki çoğunluğuna dayandırırken, Menşevik tez, devrimin zaferini halkın sayısal çoğunluğunun kazanılmasına bağlıyordu. Bolşevik parti içinde silahlı ayaklanmaya itiraz edenlerin ileri sürdüğü görüşler – Kurucu Meclis ya da Sovyet Kongresi’nin beklenmesi – bu Menşevik tezin başka bir versiyonuydu.
Lenin, temel sınıflarını burjuvazi, proletarya ve küçük burjuvazinin oluşturduğu kapitalist bir toplumda, sayısal çoğunluğa dayalı devrim anlayışının iki önemli faktörü; küçük burjuvazinin bu toplumdaki yeri ve konumu ile burjuva ideolojisinin hegemonyanın, özellikle geri kitleler üzerindeki gücünü göz ardı ettiklerini vurguladı. Kapitalist toplumda “Küçük-burjuva öyle bir ekonomik konumda bulunur, yaşam koşullan öyledir ki, kendini kandırmadan edemez, elinde olmadan ve kaçınılmaz olarak kâh burjuvaziye, kâh proletaryaya doğru çekilir. Ekonomik olarak bağımsız bir “çizgi”ye sahip olamaz. Geçmişi onu burjuvaziye, geleceği proletaryaya çeker. Yargısı onu buna, önyargısı (Marx’ın ünlü ifadesiyle) diğerine çeker.” (age.-191) Ne kadar güçlü olursa olsun hiçbir devrimci süreç bu yalpalamayı ortadan kaldıramaz. Öte yandan burjuvazinin ideolojik hegemonyası devrimci bir durumda bile tümüyle etkisizleştirilemez; bu etki alışkanlıkların gücü ile kendini devrimden sonra bile uzun bir süre korur. Bu iki ana faktöre bağlı olarak hiç bir devrim toplum içinde sayısal bir çoğunluğu elde edemez.
Lenin “halkın içinde çoğunluğa sahip değiliz, bu önkoşul olmadan ayaklanmanın hiçbir şansı yoktur” söylemini şöyle yanıtladı:
“Böyle birşey söyleyebilen insanlar, ya gerçeği çarpıtıyorlar, ya da koşullar ne olursa olsun, devrimin gerçek koşullarını hiç mi hiç dikkate almadan, daha baştan, Bolşevik Partinin bütün ülkede tamı tamına oyların yarısından bir fazlasını alacağı güvencesini isteyen ukalalardır. Bu tür güvenceleri tarih hiçbir zaman, tek bir devrimde bile sunmamıştır ve zaten kesinlikle sunamaz da. Böyle bir talep ileri sürmek, dinleyenlerle alay etmek demektir ve sadece, kendinin gerçeklikten kaçışını gizler.” (age. s. 314)
Lenin’in mektupları MK’da yoğun tartışmalara yol açtı. “Kamenev ve Zinovyev Lenin’in teklifine (ayaklanma teklifine-y) karşı çıktılar. Troçki ise alternatif bir plan sundu; buna göre harekete geçmek için Sovyetlerin desteği şarttı. Bu tür önemli kararların geniş bir şekilde ve her yönüyle görüşülmesi gerektiğini düşünen Stalin ise, Lenin’in mektuplarını partinin geniş tabanlı ve büyük örgütlerinin görüşüne sunmayı teklif etti.” (İktidara Giden Yol s. 293)
Parti içindeki tartışmanın kangrene dönüşmesi ve mektuplarına cevap verilmemesi karşısında Lenin elindeki son kozunu oynadı, ayaklanma kararının hemen alınmaması durumunda parti MK’sindan istifa edeceğini açıkladı;
Merkez Komitesi’nden istifamı talep etmek zorundayım, ki şimdi yaptığım budur, alt Parti örgütlerinde ve Parti Kongresinde ajitasyon özgürlüğümü saklı tutarım.
Çünkü Sovyetler Kongresi’ni “bekleyip” anı kaçırırsak devrimi mahvedeceğimize ta derinden inanıyorum.” (age. s. 232-241)
Silahlı ayaklanma konusunda Merkez Komiteye yazdığı mektuplardan bir cevap alamayan Lenin 9 Ekim’de gizlice Petrograd’a geldi. 10 Ekim’de Merkez Komitesi toplantısına katıldı. Lenin’in toplantıda bulunması MK’nin ayaklanma kararını onaylaması için yeterli oldu. Kamenev ve Zinovyev’in karşı oy kullandığı oylamada ayaklanma kararı 10 oyla onaylandı. Aynı toplantıda Lenin, Zinovyev, Kamenev, Troçki, Stalin Sokolnikov ve Bubnov’dan oluşan bir “siyasi büro” (merkez ) kuruldu. Böylece Bolşevik Partide politbüro geleneği de başlamış oldu.
11 Ekimde ayaklanma kararına karşı çıkan Kamenev ve Zinovyev’in kararı eleştiren bir mektubu parti örgütlerine göndermesiyle tartışma partiye taşındı.
Tartışma ve oylama 16 Ekim’de toplanan Merkez komitesi genişletilmiş toplantısında (plenum) devam etti. Ayaklanma karar önerisi iki karşı, iki çekimser, ondokuz oyla yeniden onaylandı. Plenum’da ayaklanma hazırlıklarını tamamlamak üzere Bubnov, Stalin, Cerjinski (Dzerjinski), Sverdlov ve Uritski’den oluşan “askeri devrimci komite” kuruldu. (Bolşevik Devrimi- Cilt-I s. 98) Bu komite, ayaklanma hazırlığını Ekim’de Petrograd Sovyet’inde kurulan ve başında Troçki’nin bulunduğu “devrimci askeri komite” ile eşgüdümlü olarak yürüttü.
Kamenev ve Zinovyev ayaklanma kararını protesto ederek MK’den de istifa ettiklerini açıkladılar. Protestolarını 18 Ekim’de ayaklanma kararını parti dışı basında ifşa ederek sürdürdüler. Lenin grev kırıcı olarak nitelendirdiği Kamenev ve Zinovyev’in partiden atılmalarını istedi; Lenin’in önerisi, kendisinin katılmadığı 20 Ekim MK toplantısında ele alındı, MK ihraç istemini onaylamadı ancak, Kamenev ve Zinovyev’in MK ve parti kararlarına karşı demeç vermesini yasaklayan bir karar alındı.
Lenin 24 Ekim’de MK’ya, harekete geçmeye çağıran bir mektup daha gönderdi; “Yoldaşlar! Bu satırları 24 Ekim akşamı yazıyorum. Durum son derece kritik. Şimdi ayaklanmayı herhangi bir şekilde geciktirmenin gerçekten ölüm anlamına geleceği gün gibi ortada….Tarih bugün muzaffer olabilecekken (ve kesinlikle muzaffer olacakken) yarın birçok şeyi yitirme, evet hatta her şeyi yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalacak devrimcilerin geç kalmasını affetmeyecektir…. 25 Ekim’de yapılacak şüpheli oylamayı beklemek de fesatlık ya da şekilciliktir, halk bu tür sorunları oylamayla değil, şiddetle çözme hak ve yükümlülüğüne sahiptir, halk devriminin kritik anlarında bizzat kendi temsilcilerine, hatta en iyi temsilcilerine yönü gösterme, onları beklememe hak ve yükümlülüğüne sahiptir…. Hükümet yalpalıyor. Son darbe indirilmelidir ne pahasına olursa olsun! Eylemin gecikmesi ölümdür.” (age. s. 343-44).
Lenin’in mektubu Merkez Komitesi toplantısında görüşüldü, 25 Ekim sabahı harekete geçmek üzere “askeri devrimci komite” üyeleri arasında görev bölümü yapıldı, Cerjinski demiryollarının, Bubnov posta-telgraf idaresinin kontrolü, Sverdlov Kışlık Saray’ın ele geçirilmesi ve geçici hükümetin tutuklanması, Milyutin, levazım işlerini üstlendi. (N.K. Krupskaya- Lenin’den Anılar – Odak Yay. Cilt III s. 16-17)
Lenin’in talimatı uyarınca Rusya Sovyetleri (VTsIK) ikinci Kongresi beklenmeden 25 Ekim sabahı harekete geçildi, Kışlık Saray ele geçirildi, geçici hükümet üyelerinin bir kısmı tutuklandı,
Moskova’da ayaklanma Petrograd’a kıyasla daha çetin geçti, sekiz gün süren bir çatışmadan sonra şehrin yönetimi ele geçirildi. Ayaklanmanın başarısından sonra Bolşevik Parti, Sol Sosyalist-Devrimci’ler (sol SD) ile görüşerek kurulacak yeni hükümette görev almalarını teklif etti. Sol SD’ler Bolşeviklerin bu önerisini reddedince Bolşevik Parti kendi hükümetini oluşturdu. “ Halk Komiserleri Konseyi” adı verilen Bolşevik hükümette konsey başkanlığına Lenin, İçişleri halk komiserliğine Rikov, Dışişleri halk komiserliğine Troçki, Milliyetler Halk komiserliğine Stalin getirildi, Ordu ve donanma işlerini Antonov, Krilenko ve Dibenko’dan oluşan bir komite üstlendi. Ulaştırma Halk komiserliği demiryolu işçileri Merkez komitesi ile bir anlaşmaya ulaşılabileceği beklentisiyle boş bırakıldı. (age s. 27)
25 Ekim akşamı Tüm Rusya Sovyetleri (VTsIK) toplantısı açış konuşmasında Lenin delegelere Geçici Hükümetin devrildiğini ve Sovyetlerin iktidarı aldığını açıkladı.
Ekim Devrimi, Lenin’in öngördüğü gibi dünya devrimini tetikledi. Avrupa’da işçi sınıfı bir çok ülkede (Almanya, Avusturya, İtalya, Macaristan) kısa ömürlü Sovyet iktidarları oluşturdu. Devrim Doğunun sömürge halklarının ayağa kalkmasını sağladı. Avrupa devrimleri burjuvazi ve Avrupa Sosyal Demokrat Partilerinin ortak müdahalesiyle yenildi. Sovyet iktidarı içerde Çarlık ordu kalıntılarından oluşturulan karşı devrimci güçler ve emperyalist orduların saldırılarıyla karşı karşıya kaldı. Bolşevikler büyük acıların ve kahramanca mücadelelerin ardından iç savaş ve emperyalist kuşatmadan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’ni kurarak zaferle çıktı. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği kuruluşundan çöküşüne kadar olan dönem içinde, içerde karşı devrimci faaliyetler ve emperyalist kuşatma altında varlığını sürdürdü. Sonunda bir dizi nesnel ve öznel hata ve zaaflarla yıkamadığı dünyaya yenik düştü.
Lenin “Ekonomi Konseyleri 1. Kongresi’nde yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Tek başına kendi gücümüzle bir ülkede sosyalist devrimi tamamen gerçekleştiremeyeceğimiz gerçeğine gözlerimizi kapamıyoruz -bu ülke Rusya’dan daha az geri bir ülke olsaydı bile, korkunç acılarla dolu, zor ve yıkıcı dört savaş yılından sonraki koşullardan daha kolay koşullarda yaşıyor olsaydık bile, Rusya’da gerçekleşmekte olan sosyalist devrime güçlerin apaçık dengesizliğine işaret ederek sırt çeviren, burnundan ötesini göremeyen biridir; bir dizi güç dengesizliği durumlarının ortaya çıkmadığı bir ölçüde önemli tek bir tarihsel devrimin olmadığını unutan eski kafalı, dünyadan bihaber bir insandır. Güçler mücadelenin seyri içinde, devrimin büyümesi ile birlikte büyürler. Ülke muazzam devrimler yoluna girmişse, bu ülkenin ve bu ülkede muzaffer olmuş işçi sınıfı partisinin kazanımı, bugüne kadar soyut, teorik olarak ortaya konmuş görevleri artık pratikte ele almış olmamızda yatar. Bu deneyim unutulmayacaktır. Ne olursa olsun ve Rus ve uluslararası sosyalist devrim belirleyici dönüm noktalarında ne kadar büyük zorluklardan geçerse geçsin, bu deneyim bugün sendika birliklerinde ve yerel örgütlerde bir araya gelmiş olan ve ülkenin bütününde bütün üretimi düzene sokma işine girişen işçilerin elinden alınamayacaktır. Bu deneyim sosyalizmin kazanımı olarak tarihe geçmiştir ve geleceğin uluslararası devrimci sosyalist binasını bu deneyime dayanarak kuracaktır.” (Seçme eserler .cilt-7- s. 406)
Evet bu deneyim tarihe mal olmuştur, ne burjuvazinin topu tüfeği ne de Marksizm döneklerinin salyalı çırpınışları bu deneyimi tarihten söküp atamayacaktır.
Sonuçları ne kadar ağır ve sarsıcı olursa, her yenilgiyi yeni zaferlerin kaldıracına dönüştürmeyi çoktan ögrenmiş olan işçi sınıfı, bu yenilgiyi de, yeni ve ileri zaferlerin kaldıracına dönüştürecektir.
Bu gün dünya işçi hareketi Ekim devriminin zafer kazandığı dönemden çok farklı koşullar altındadır. Burjuva devlet o günden bugüne katbekat yetkinleşmiş, edindiği deneyimle sınıf mücadelesine, daha bu mücadele belirli bir düzeye gelmeden önceden müdahale eden önleyici bir devlet haline gelmiştir. Burjuvazininişçihareketiniekonomikveideolojikolaraketkilemevedüzene tabi kılma olanakları kabiliyeti büyümüştür. Kapitalist sistem yaşadığı yıkıcı krizlerden edindiği deneyimle krizlerin yıkıcı etkisine karşı dayanıklılığını artırmıştır. Bu tablo daha da uzatılabir.Söylemekiştediğimizburjuvazininişçihareketinekarşımanevrakabiliyetinin arttığıdır. Buna karşın hem kapitalist ekonominin belkemiği olan imalat sanayindeki daralma hemde hizmetler sektöründeki genişleme birleşiminde önemli değişmelere ve yenibölünmelere yol açarak, işçisınıfının savaşım kapasitesini olumsuz yönde etkilemiştir. İşçi sınıfı kapitalizmin tüketimi artırıcı tuzaklarla ipoteklenmiş ve işini kaybetme korkusuyla esiralınmış durumdadır. Ayrıca sınıfın sendikal örgütleri mücadeleyi ücret artışı ile sınırlandırarak, siyasal örgütler ise parlementer mücadeleyi temel alarak düzeni çine çekilmiştir. Daha da önemlisi Sovyetler Birliğini’nin çöküşüyle işçi sınıfının gelecek umudu kararmıştır. vb. vb. Ancak sınıf hareketi bütün bu olumsuzluklara rağmen bulduğu her delikten sızarak kendini açığa vuruyor.
Bütün bu olumsuz koşullara karşın bugün kapitalizm 1900’ların başındakine benzer bir durum yaşıyor. Krizin yıkıcı etkilerinin savuşturma becerisine ragmen krizkapitalizmin yakasını bırakmıyor. Savaş hazırlığı bizzat savaşın içindesürüyor. Bütün önceki devrimlerde olduğugibi, kriz ve savaşa devrimci bir yükselişin eşlik etmesi kaçınılmazdır.
Tamda bu nedenle Ekim devriminin engin deneyimi,özellikle de bu deneyimin parti ile ilgili kısmını yeniden ele almak ve bilince çıkarmak devrimci bir görev olarak önümüzde duruyor.
Ekim deneyiminin Devrimci parti ile ilgili olan kısmının ana noktaları özetle şöyle sıralanabilir
Birincisi; partinin oluşumuyla ilgilidir, işçi birlikleri , işçilerin kendi çabalarıyla ya da farklı siyasal örgütlerin katkısıyla kurulabilir. İşçi sınıfının siyasal amaçları için birliği söz konusu olduğunda bu ancak devrimci teoride, siyasal hedeflerde ve taktik yaklaşımlarda ortaklığı gerektirir. Özellikle 1.Enternasyonal, Paris Komünü ve 2.Enternasyonal deneyimi ideolojik, siyasa hedef ve taktik yaklaşım konusunda ilkesel bir birliğe sahip olmayan oluşumların bir yaraya merhem olmadığını kanıtlamıştır.
İkincisi, Bolşevik deneyim işçi sınıfına bilinç taşımanın bir aydın faaliyeti olmadığını,-aydınların işçi sınıfına dağınıklık ve kafa karışıklığından başka bir şey taşımamışlardır- devrimci partinin eylemselliğine bağlı partisel bir işlev olduğunu göstermiştir.
Ücüncüsü, Kapitalizmin krizleri ve bu krizlere bağlı olarak ortaya çıkan kendiliğinden hareketler işçi hareketine müdahale olanaklarını artırsa da, devrimci bir parti kendisini bu beklenti üzerine kuramaz. Böyle bir beklentinin açınılmaz sonucu hazırlıksız yakalanmaktır.
Dördüncüsü Devrimci parti sağlam ve istikrarlı bir önderler örgütüne, devrimci faaliyeti meslek edinmiş yetenekli bir üyelik standardına, sıkı merkezi bir yapıya ve sıkı bir disipline sahip olmalıdır. Ancak böyle bir parti, devrimin ön gördüğü devrimci hazırlığı yürütebilir, hareketin her evresine uygun mücadele biçimlerini kullanabilir, bir mücadele biçiminden diğerine geçebilir, “küçük musibetleri aşarak hareketin sürekliliğini sağlayabilir en nihayetinde işçi sınıfının aktif çoğunluğunu yanına çekerek zaferi elde edebilir.
Ekim devriminden önceki bütün devrimlerde ana sorun, devrimci teorinin, Marksizm’in kendi devrimci örgütüyle buluşamamasıydı. Marksist teoriyi doğrulayan ve geliştiren bu devrimlerde Marksist örgütler öncü rol oynamak bir yana, örgütlü bir varlık gösterememişlerdir. Bolşevik partisi, devrimci teoriye devrimci örgüt kazandırarak, bu sorunu çözdü ve devrimi zaferle sonuçlandırdı. Bugün sınıf hareketinin önündeki ivedi görev devrimci teoriyle devrimci örgütü yeniden buluşturmaktır.
(*) Rusça’da halkçılık anlamına gelen Narodnizm, Rus siyasal köylü hareketlerinin ortak adı oldu. Hareket sonradan birçok parçaya bölünse de hep bu genel başlık altında anıldı. Bu hareketin en önemli temsilcilerinden biri “Zemlya i Volya”ydı. (Toprak ve Özgürlük)
** Credo: “inanıyorum ki”, Hıristiyanlıkta inanç beyanı anlamında kullanılır.
***250.000 işçiyi temsil eden Petersburg Sovyeti 14 Ekim 1905’te kuruldu, 50 gün yaşadı, ilk başkanı Menşevik Krustalev Nossa idi. Kasım sonunda tutuklandı; yerine Troçki seçildi, o da Aralık başında tutuklandı.